10 dakika gecikiyorum, makyajım bitmedi! View RSS

Illustration: PeggyWolfDesign
Hide details



10dakika'nın bugüne kadar aldığı en özel mektup 24 Dec 2012 11:52 PM (12 years ago)

10dakika'ya şu sıralar pek vakit ayıramadığımı fark etmişsinizdir. Nihayet hayalimdeki blogun tasarımı tamamlandı. Yeni yılda 10dakika, yeni adresinde sizlerle buluşacak. Bunun olabilmesi için de biraz zamana ihtiyacım var, ne de olsa sizleri bomboş bir sayfayla karşılamak ayıp olur! Bu bekleyiş döneminde Zekiye Altürk'ün 10dakika Facebook sayfasına bıraktığı mesaj, günüme bomba gibi düştü. Beni övdüğünden değil azıcık yerdiğinden sizlerle paylaşmak istedim. Doğrudur, 10dakika'ya 'bana ait güzellik dünyası' muamelesi yaptığımdan bu dili, bu jargonu bilenleri rahat ettirebiliyorum ancak. Makyaj malzemeleri konusunda tecrübesiz ama istekli, her gün tüm yazılarımı okuyan bazı tatlı insanları hiç istemediğim halde 'dışlayabiliyorum'. Bunun böyle olmadığını söylemek istedim: Amacım güzelliğin belli bir maddi güçle sağlanabileceğini hissettirmek değil asla. Dolayısıyla şu yazdıklarım sana hem teşekkür hem de özür mesajı olsun Zekiye Altürk. Eğer benimle adresini paylaşırsan en kısa zamanda Sephora'dan kocaman bir makyaj paketinin eline ulaşmasını sağlayacağım. Ama önce yazını tek bir noktasına, virgülüne dokunmadan tüm 10dakika'cılarla paylaşacağım.



Merhaba sevgili 10 Dakika Gecikiyorum

10 Dakika gecikiyorum diye hitap ediyorum çünkü ismini yaşantınla ilgili hiçbir şeyi araştırmadım. Çok kere buna yeltendim ancak ben de oluşturduğun etkinin, büyünün yok olmasından korktum. Hep böyle sır olarak kalsın istedim. Çok kere düşündüm sana mail atmayı çok kere yeltendim ama dikkate almamandan korktum ki öyle bir şey olursa üzülürüm. Şu hayatta hep silik yaşadım bu yazıyı yok sayman yani sana karşı olan düşüncelerimi sevgimi dikkate almaman beni çokta şaşırtmaz ama çok derinden yaralar tabi. Yazıyorum ama bunu okuyacağın bile meçhul senin sayfayı silmenden ziyade ben her an vaz geçebilirim bu maili göndermekten.

Senin ellerini hep çok mütevazi buldum yazıların gibi sıcak ve içten her şey. Nasıl başarabiliyorsun bunu anlam veremiyorum her şeyle çok ilgilisin. Hiç yorulmaz mısın? Kendine dikkat et lütfen hele ki şu kış aylarından. Ben de hep yazı sevmişimdir. Senin de dediğin gibi önce bahar gelsin ardından yaz ve hiç gitmesin. Kışı sevmiyorum çünkü koca burnum soğuktan daha bi kocaman ve kırmızı oluyor. Bu durum kendime olan güvenimi daha çok kırıyor. Kışı sevmiyorum çünkü çokta özen göstermediğim ellerim daha çok kuru ve büyük gözüküyor. Kışı sevmiyorum çünkü yaşadığım yerde bu mevsim çok sert geçiyor. Kışı sevmiyorum çünkü bana kabarmış doğal faturası getiriyor… Kışı sevmiyorum çünkü sende sevmiyorsun ve bu benim en güzel nedenlerimden biri.

Anneniz ile ilgili yazıyı okuduğumda ne kadar çok ağladığımı bilmeni istiyorum. Anneniz çokça güzel bir anne imiş bunu bi daha bi daha fotoğraflara bakarak hiç çekinmeden söylüyorum. Evet annenize çok benzemiyorsunuz ama be sizin burun ve dudak yapınızı hep sevdim. Ne güzel anılar biriktirmişsin öyle imreniyorum her şeyinle sana.
Seni çok seviyorum çünkilerim saymakla bitmez ne tuhaf değil mi tanımadan bilmeden karşılıksız sevmek. Nedenlerin bir tanesi hayatımın odağında ki cümle senin cümlen 30.01.12 tarihli yazından ‘Aynaya baktığımızda gördüğümüz şeyden yalnızca bir tane olduğunu, onun da bize ait olduğunu bilelim. Bunu kendimize hatırlatalım.’ Bide sağ elin ve ayağında ki dövmelerden dolayı seviyorum seni. Bana hep çok yaratıcı ve mütevazi gelmiştir dövmelerin. Azra’yı yazdığın için seviyorum seni mesela. İnşallah bir an önce bu zorlu günleri atlatır. Ve daha bir sürü şet işte.
Bunları yazıyorum ama gerçek misin acaba orada bu saçmalıklarımı okuyacak biri var mı gerçekten. Saat şu an 04.46. Yarın dersim var ve ben hala sana bir şeyler yazma peşindeyim. Ama benim senin gibi bir yerlere 10 dakika gecikmek gibi bir huyum olmadı çünkü yetiştirmem gereken bi makyajım ve makyaj malzemem olmadı hiç. Bazen kadınsal duygulardan heveslerden yoksun olduğumu düşünüyorum 22 yaşındayım ve doğru dürüst hiç makyaj yapmadım. Şunu bilmeni isterim ki okuyucuların daha iyi anlaması için kâğıtlara sürdüğün o rujlar göz kalemleri vs. hep içimi acıtmıştır. Benim nezdim de ziyan oluyor o fırça darbeleri. Tüm kullandığın makyaj malzemeleri güzellik bakım ürünleri vs. için servet harcıyorsun sanırım Bu gün kendime çeki düzen verip şu suratımı aynada bakılabilecek bir hale sokmak için önerdiğin bi kaç ürünün fiyatına baktım evet sadece bakmakla kaldım. Galiba onları alabilmem için daha zamana ihtiyacım var. Okulu bitirip çok para veren bir yerde çalışmak kadar bi zaman mesela.

Bazen senin kız kardeşin olmayı istemişimdir bana bildiğin her şeyi öğretir her zaman olmasa da arada bir özel günlerde mesela ya da birine âşık olduğum da ona güzel görünmek istediğimde makyaj malzemelerini kullanmama izin vermen için. Bu pekte mümkün gözükmüyor sanırım. Ama senden şu konuda yardım istiyorum. Ben bi bayan olduğumu his etmek istiyorum etrafımdakilerin umursamaz eleştirilerine maruz kalmak istemiyorum artık. Bana verebileceğin dibinde kalan ruj yere düşüp kırılan allık kendine yakıştıramadığın fondöten eskittiğin fırça masanda geriye doğru ittirdiğin bir şeyler benim mutlu olmama yeter. Bunu yapıyorum çünkü bugün çok fazla yaralandım insanların bu söylemleri kendimden nefret etmeme neden oluyor buna bir dur demek ve o kadar da berbat olmadığımı göstermek istiyorum. Bana elini uzatabilir misin lütfen.

Ben kim miyim? Çocukluğundan ağır yaralar taşıyan hala da ortaya çıkmasından korkan. 22 yaşında üniversite öğrencisiyim. İktisat 2. Sınıftayım daha ama olsun ben de çok para kazanıp senin gibi güzel ve bakımlı bir bayan olacağım elbet. Çok gururlu, iyi bir babanın ve güzel bir annenin 6 evladından biriyim. Kendine hep iyi bak lütfen.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Düşünüyorum öyleyse... 17 Dec 2012 1:13 AM (12 years ago)































İstanbul'un 'cildinizi nemlendirmenize gerek yok, ben bardak bardak yağmuru size içireceğim' dediği bu kutsal Pazartesi gününde aklımdan şöyle şeyler geçiyor:

- Esmeray Yıldırım'ı (artık size link bile vermiyorum, o kadar çok bahsettim ki ondan) uzun zamandır ziyaret etmedim, aksattığım kaş tadilatıma hemen geri dönmem gerek.
- İllüstrasyondaki kadını boyasaydım hangi renklere boyardım? Sarışın mı olsun yoksa esmer mi... Siyah-beyaza rağmen kendisinin bir sarışın olduğunu düşündüm, pin-up kanunları.
- C vitamini. Özellikle de kış günlerinde en çok ihtiyacımız olan şey. Hem içeriden hem de dışarıdan. Koca bir bardak portakal suyuna %10 C vitaminli Kiehl's Powerful Strenght Line-Reducing Concentrate eşlik edebilir.
- Gökyüzünün böylesine gri olduğu günlerde kırmızı rujun 'fazla' kaçtığını düşünüyorum. Öte yandan da bir şeyler fazla kaçmazsa sıkıntıdan ölürüz! Belki daha yumuşak ve soğuk bir kırmızı tercih edilebilir: NARS Sheer Lipstick Gipsy. Yumuşak bir pembe de sahte bahar havası yaratabiliyor böyle karanlık günlerde: Chanel Hydrabase'in 44 numaralı Paris Pink'i pek güzeldir mesela.
- Bugünlerde saçlarımı yeniden Bıttım Sabunu ile yıkamaya başladım. Tüm lüks şampuanlarım küskün küskün bakıyor bana yattıkları yerden. Ne yapabilirim? O sarı kütle saçlarıma gerçekten de iyi geliyor. Yağ kürümü ve nemlendirici maskelerimi aksatmadığım için saç kremi kullanmayı da bıraktım. Güzellik rutinimin tek bohem öğesi saç bakımı oldu.
- Yağ demişken... Yağlara bir şans verin. Yüzüm için de krem kullanmıyorum artık. Farklı farklı yağlar var banyomda. Thann ve NARS'ın arındırıcı yağı ile makyajımı temizliyorum. Annemin bana bir vakit İsrail'deki hoş bir SPA'dan hediye getirdiği Jojoba, badem ve avokado yağlarından oluşan Karma Cilt Masaj Yağı ile cildimi nemlendiriyorum. Fondöten kullanmayı da bıraktım. Yağ cildim tarafından emildikten sonra bir mineral pudra ile üzerinden geçiyorum. Elmacık kemiklerimin hemen üzerine 'nohut büyüklüğünde' (hahahaa!) Clarins Beauty Flash Balm. Sonra da allık, maskara ve ruj. Başka da bir şeye gerek yok. Şuraya bir göz atın.
- Lancome (o'su şapkalı, klavyemin azizliğine uğradım) Hypnose Doll Lashes, bugüne kadar kullandığım en iyi maskara olabilir mi? Clinique, M.A.C ve Chanel'e haksızlık etmiş olur muyum? YSL de müthiş maskaralar yapıyor.
- Köpeklerimi gezdirmek için parka giderken dudaklarımı ve yanaklarımı kırmızı-pembe yapmayı seviyorum. Hani sanki soğuktan ve temiz havadan kızarmışım gibi... Biraz Heidi, biraz Semiha Berksoy biraz da Pamuk Prenses sendromundan muzdarip oluyorum. Allığı yüzünüze güzelce yerleştirirseniz, ustaca dağıtırsanız sonuç, abarttığınızda bile tazeliğini korumaya devam ediyor.
- Son olarak... Nisan ayına kadar kafamda hep aynı düşünce olacak: Kış hemen bitsin. Önce bahar sonra yaz gelsin. Ama yaz hiç bitmesin. Bu düşünce hep sabit. Hep orada.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Salmonella 4 Dec 2012 9:30 PM (12 years ago)





























Pudradan başlayıp somona uzanan oradan da şeftali ve turuncuya doğru seyreden rujlara takmış vaziyetteyim şu aralar. 'Dudağım sanki hiçbir şey sürmemiş gibi görünsün ama renklensin' iddiasındaysanız bu tonlar ve defterime sizler için ıslak dokularını taşıdığım bu rujlar, hayat kurtarıyor. Kışın grisini, soğuğunu, muhtemelen üzerinizde taşıdığınız koyu renkli kıyafetlerin ciddiyetini ve karanlığını yumuşakça kırıyor. Aslen yaz mevsimine aitmiş gibi görünseler de onların zamansız bir güzelliği olduğunu düşünüyorum.


NARS Velvet Gloss Lip Pencil'in Hopi rengi, iki sezondur benimle. Markanın kremsi yapıdaki dudak parlatıcısını kalın bir kaleme hapsettiği bu seri, hep böyle doğal renklerden oluşuyor zaten. Shiseido'nun yeni serisi Lacquer Rouge, YSL'in başlattığı 'parlak dudak lekesi' akımını devam ettiriyor. Gazlı kalemle dudaklarınızı boyadığınızı ancak akan boyanın daha dolgun ve parlak bir yapıya sahip olduğunu düşünün. Saatlerce dudakta kalan ve çizgilerin arasına yerleşip komik görüntülere pay bırakmayan Lacquer Rouge'un OR508 kodlu turuncusunu edindim ve diğer iki renkte de fena halde gözüm var. Guerlain'in klasiği Rouge G'nin 40 numarası daha soğuk bir şeftali. Bu rengi daha ziyade sarışınlara yakıştırdığım için kendi dudaklarımda gördüğüm sonuca şaşırdım. Bir diğer çekici şeftali-mercan alternatifi de Clinique'ten geliyor: Buttershine Lipstick No:409 Ambrosia. Son günlerde bu rengi de sıklıkla kullanıyorum. NARS Sheer Lipstick'in Outsider rengi de hoş bir alternatif, ancak doğal dudak rengi koyu olanlar bu ruju satın almadan mutlaka denemeli.


Bir itiraf: Benim için bu tonların babası, gelmiş geçmiş en güzel rujlardan biri Chanel Rouge Allure'ün 47 numarası Absolu Topaze. Geçtiğimiz haftalarda 'çıt' sesiyle kırılarak beni yasa boğan bu renk, şu an hiçbir yerde bulunamıyor. Bir yerlerde görürseniz bana haber verin. (Ben sizin yerinizde olsam bana haber vermez ve onu hemen çantama atardım!)

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Günün sorusu 2 Dec 2012 10:35 PM (12 years ago)







































The Sartorialist'in çektiği şu fotoğrafa bakarak sizlere sormak istiyorum: Dudak kalemi ve dudak kontürü hakkındaki önyargılarımız kırılabilir mi? Doğru kullanılan dudak kaleminin gücünü inkar edebilir miyiz? Yeni bir haftaya güzellik sorularıyla başladık bile!

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Tenimin fonu gözümün bebeği 30 Nov 2012 6:09 AM (12 years ago)



























Bronz tenin doğalı makbul. Sahtesinin pabucu çoktan dama atıldı. Cildimiz olduğu gibi görünüp göründüğü gibi olma savaşı veriyor. Durum acil. Durum önemini koruyor. 'Bunu da nereden çıkardın' gibi bir yorum gelirse sizlerden, 'e bana mailler atıp güzel bir fondöten önerisinde bulunmamı istediniz ya' derim cevaben. Renkli nemlendiricileri her zaman fondötene tercih ediyorum. Bir kere daha doğal görünüyorlar. Yapıları incecik, cildi nemli ve bakımlı gösteriyorlar. Ufak tefek lekelerin, çillerin gözükmesi taraftarıyım, makyaj daha doğal duruyor. Cilt tonundaki dengesizlikler, burnun etrafındaki kırmızılıklar (onlara pigmentasyon bozukluğu diyoruz dermatoloji dilinde) renkli nemlendiricilerin rahatlıkla ortadan kaldırdığı şeyler. Eğer sivilce probleminiz varsa, boya badana şeklinde bir fondöten tercih etmek yerine, kapatıcı kullanarak bu sorunu da ortadan kaldırabilirsiniz.


BENEFIT YOU REBEL: Sanki hiçbir şey sürmemiş gibi (en üstte)
Piyasaya ilk çıktığı günden beri favorim. Köpükle krem arasında gidip gelen, tam kıvamında saydam, tam kıvamında yoğun bir dokusu var. Cilde sürdüğünüz anda bunun size iyi gelecek, cildinizi emanet edebileceğiniz bir renkli nemlendirici olduğunu anlıyorsunuz. Cilt bakımı rutinimin üzerine sürdüğüm de oluyor, sadece nemlendirici serum kullanıp geriye kalan her şeyi You Rebel'la hallettiğim de. Yaşım ilerledikçe ufak ufak kurumaya başlayan cildim, biraz daha az yağlı ve açık renk You Rebel Light'ı kullanmama engel oluyor. Eğer eliniz bugüne kadar bu Çokokrem kılıklı ambalaja değmediyse, şimdi tam zamanıdır.


YVES SAINT LAURENT LE TEINT TOUCHE ÉCLAT FOUNDATION: Doğal görünümlü ve aydınlık veren bir kapatıcılığa sahip
Dünya üzerindeki milyarlarca kadın gibi Touche Éclat kapatıcının müdavimlerindenseniz, bu fondötenin güzellik cemiyetine sunulduğu günü heyecanla beklemişsinizdir. Ben de öyle yaptım. Yves Saint Laurent, cildi aydınlatarak kapatmak konusunda rakip tanımıyor. İşte bu fondöten de aynen onu yapıyor. Senelerce altın rengi ambalajıyla göz altı bölgesine, burun kenarlarına ve dudak üzerine yaptığımız rötuşu şimdi tüm tenimize, üstelik makyajın ta en başında yapma şansını elde ediyoruz. Yapısını o kadar sevdim ki ten rengime birebir uyan ton dışında bir adet de koyu renk edindim. Böylece allık da sürmeme gerek kalmıyor, yüzümde belirginleştirmek istediğim her bölge için koyu renk fondöteni kullanıyorum.




























NARS PURE RADIANT TINTED MOISTURIZER: Işık, aydınlık, parlaklık ve başka güzel şeyler
Aynı Benefit You Rebel gibi, NARS'ın bu renkli nemlendiricisi de sanki hiçbir şey sürmemişsiniz izlenimini veriyor. T bölgesinde yağlanma yaşayanlar, üzerine bir kat ince pudra geçmek ve matlaştırıcı mendillerini yanlarında taşımak isteyebilir. Pure Radiant Tinted Moisturizer'ın yüze verdiği aydınlık ve sağlıklı görünüm o kadar hoşunuza gidecek ki karma cildinize bile uygulamak isteyeceksiniz. Ben Alaska ve Saint Moritz renklerini kullanıyorum, dönüşümlü olarak. Yazın bronzken de Seychelles ile Saint Moritz'i karıştırıp kullanıyordum. Bu renkli nemlendiriciyle ilgili çok sevdiğim başka bir detay da dokusunun karışımlara çok müsait oluşu.





























GIORGIO ARMANI LUMINOUS SILK FOUNDATION: Fondötenlerin Cadillac'ı
Pat McGrath gibi bir makyaj gurusu markaya danışmanlık yaparsa işte ortaya böylesine iddialı tanımlar çıkar. Luminous Silk Foundation cildinize değer değmez, ortaya harika bir sonuç çıkacağını anlıyorsunuz. Yağlı ve parlak değil, mat ve kalın değil. Tam olması gerektiği gibi. Ancak şunu söylemekte fayda var: Kalın bir tabaka sürecek olursanız herkes fondöten sürdüğünüzü fark edecektir. Bu, hemen hemen her fondöten için geçerli bir kural ama eğer ki parmaklarınızla fondöteni eşit şekilde yaymak konusunda acemiyseniz bir fondöten fırçasından yardım alın. Armani ailesinde en sevdiğim özelliklerden biri de fondöten ve kapatıcıların sarı ya da pembe bir skala yerine bej rengi üzerine odaklanmış olması.

























DIORSKIN NUDE SKIN-GLOWING MAKEUP: Natalie Portman'ın pürüzsüz tenine bir adım yaklaştıran fondöten
Dior'un son fondöten ataklarından biri olan Nude, cilt üzerinde bir maske gibi durmuyor. Yağsız bir parlaklığı hedefliyor ve eğer ki Portman gibi, bir kadının en kıymetli hazinesi olan pürüzsüz ciltle doğmadıysanız size göz kırparak 'bir Hollywood yıldızı olmayabilirsin ama kimse bir Hollywood yıldızı gibi makyaj yapmanı engelleyemez' diyor. Görevini de başarıyla yerine getiriyor. Mineraller, doğal bitkilerden elde edilen sihirli sular, saydam pigmentler, teknoloji derken... Kendimizi ayna karşısında beğeniyle izlerken buluyoruz. Diorskin Nude üzerine allık bile sürmeye kıyamıyorum, öyle söyleyeyim...




























CLINIQUE EVEN BETTER MAKE UP: Cildinde sorun olanlar bu 'kliniğe' başvursun
Ne zaman yüzümde kaynağı anlaşılmayan, saçmasapan bir sivilce belirse elim bu fondötene gidiyor. Hassas cilde sahip olanlarınız Even Better'dan memnun kalacaktır çünkü en minik meltemde bile kıpkırmızı olan ultra-alıngan ciltlerin hakkından bence ancak bu fondöten gelebiliyor. Sivilcenizin derecesine göre fondöteninizin üzerine kapatıcı ya da pudra takviyesi yapmanız gerekecek tabii. Ancak iyi bir baz her güzel şeyin başlangıcıdır. Bu arada benden sizlere bir tavsiye: Eğer yanak bölgenizde sivilceler varsa, krem allık asla kullanmayın, hatta toz allık kullanırken de olabildiğince hafif pembelere, açık gülkurularına, doğal şeftali tonlarına yönelin. Simli ürünlere de bir süreliğine (hatta fırsat bu fırsat, ebediyen) elveda deyin.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Hot Now! 28 Nov 2012 11:55 PM (12 years ago)


















































Karşınızda Aralık ayının öne çıkan, konuşulacak, e tabii ki makyaj çantalarına giriş yapması beklenen "hot" ürünleri! Sephora Beauty Crackers, benim çok hoşuma giden bir hediye alternatifi. Hatta markanın bugüne kadar piyasaya sürdüğü en sevimli şeylerden biri olduğunu söyleyebilirim. Paketlerin içine gizlenmiş minik güzellik hediyelerini bulmak ise işin oyun kısmı. Make Up For Ever'ın takma kirpikleri, gittiğiniz bir partide tüm bakışları gözlerinize çekecek. Sizi bilemem ancak ben, bu takma kirpik olayıyla bir türlü barışamadım. Kendimi Minnie Mouse'a benzetiyorum, ayrıca 'yapışkanın etkisi gidecek mi', 'şimdi ya bu kirpik yemeğime düşerse' gibi endişeler kaplıyor içimi. Bu ayın "hot"ları içinde benim en ilgimi çeken ürün Urban Decay'in Eyeshadow Primer Potion'ı. Göz kapağında çizgi çizgi toplanan krem ya da toz far, sizi de en az benim kadar rahatsız ediyorsa bu minik tüpün içindeki bazı, özenle tüketmenizi tavsiye ediyorum. Marc Jacobs parfüm ailesi benim baharatlı ve odunsu zevkime hitap etmediği için Dot'la hiç ilgilenmedim. Ancak meyveli/çiçekli kokuları sevenler, uğurböceği kılıklı ambalajın içinde sevdikleri bir şeylerle karşılaşabilir.



Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Numara 5 / Bölüm 2 19 Nov 2012 1:56 AM (12 years ago)





Chanel ve Marilyn Monroe'nun tarihçesine bir de buradan bakın.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Bir makyaj yarışmasının ardından 15 Nov 2012 12:23 AM (12 years ago)














































Sephora Make Up Masters 2012, Yves Saint Laurent ve L'Officiel Dergisi sponsorluğunda geçtiğimiz akşam İstinyePark'ta gerçekleşti. Ben de kendimi jüri masasında otururken buldum. Hayır, öylesine bir kadeh şarap içmeye uğramadım. Bayağı bayağı puan vermek için çağrıldım ve Sephora/YSL ortaklığında hazırlanan 'değerlendirme formu' beni lise sınavlarına geri götürdü. Dikkat etmek gereken onlarca detay, yapılması gereken onlarca hesap vardı. Hatta benim yanıma koydukları hesap makinesi, finalistlerin puanlarını vergisiyle de hesaplayabiliyordu. İki makyör ve altı makyözden oluşan yarışmacı kadrosu, tüm gece boyunca çok heyecanlıydı. Bir kısmını Sephora ziyaretlerimden tanıdığım genç yetenekler, bir saat içinde kendilerine verilen artistik temadan ilham alarak muhteşem makyajlar yaratmaya çalıştı. Tema neydi diyecek olursanız Picasso, Matisse ve Miró'nun birer tablosuydu derim ben de. Finalistlerin çoğu bu tablolarda gördükleri renk ve desen karmaşasını modellerinin yüzüne birebir yansıtmayı tercih etti. Birinciliği kazanan Özlem Gürdağlı ise bir adım öteye giderek kendi hayal gücünü ve duygularını da kattı çorbanın içine, tuzunu tabii ki bol tuttu. Bir makyözün gösteriş düşkünlüğünden daha eğlenceli ne olabilir şu hayatta? (Space Invaders ve Bubblemania oyunları... keh keh keh.) Sponsor YSL olunca ürünler de smokin konforunda ve şıklığındaydı tabii. Markanın makyaj ürünlerine ben de bayılıyorum, bazı ürünlerini yıllardır kullanıyorum. Arada elim yeni bir şeylere gidiyor ama sonra bir bakmışım... Yine oradayım. Aynı siyah smokin gibi işte! Sephora'nın genç yeteneklere destek vermek, elemanlarını motive etmek amacıyla düzenlediği bu tip organizasyonları çok takdir ediyorum, devamını diliyorum. Sevgiler.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

İstiyorum!!! 11 Nov 2012 1:04 AM (12 years ago)





















Estée Lauder Zodiac Compacts, ilk duyduğum günden beri merakla beklediğim, sınırlı sayıda üretileceğini de bildiğim için 'ben nerelerden nasıl bulurum bu pudrayı' diyerekten karalar bağlayarak beklediğim bir üründü. Nihayet piyasaya çıkmış. Boğanın zayıf taraflarına hitap eden her şeye sahip bu şık aksesuar: Altın rengi, burcun uğur taşı olan zümrüt kibar şekilde ucuna iliştirilmiş, burcun sembolü hem sevimli hem şık. Yani her şey olması gerektiği gibi. İçindeki yüz pudrası ise Lauder ailesinin ta Estée'den beri tüm kadınlarının aksatmadan kullandığı şeffaf makyaj pudrası. Bittiğinde yeniden doldurabiliyorsunuz. Rujunuzu tazelemek (ve belki de burnunuzu pudralamak) için şu şık pudrayı kullandığınızı bir hayal edin! Diğer burçlar da hemen burada. Yengeç, yay, terazi ve ikizler favorim! Eğer kendi burcunuzu beğenmediyseniz yükseleninizi seçin, kim tutar sizi!








































'E peki Türkiye'ye ne zaman gelecek' diyorsunuz, haklısınız. Estée Lauder'den aldığım bilgiye göre gelmeyecek. Yurtdışına giden arkadaşa yalvarma seansları başlasın ya da internet alışverişi için pamuk eller klavyeye dokunsun.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

10dakika Facebook'ta 5 Nov 2012 11:04 PM (12 years ago)



























10dakika'nın atıştırmalık haberlerine, beğendiği fotoğraflara, nacizane öğütlerine artık Facebook'tan da ulaşabileceksiniz. Tık tık tık.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Jüri koltuğu 4 Nov 2012 9:11 AM (12 years ago)





Bir makyaj artistinin çalışmasını izlemek beni her zaman heyecanlandırır. İnsan yüzünün boş bir kanvas olarak kullanılması, tek dokunuşun bile her şeyi değiştirmeye yettiği makyajı yeterince özel kılıyor zaten... Hele bir de bu iş, yetenekli bir makyör/zün fırçasına düştüyse, heyecanla beklediğim bir film vizyona girmiş kadar sevinirim. İşte Sephora'nın geleneği haline gelmiş, bu sene YSL ve L'Officiel dergisinin sponsorluğunda hayata geçecek Make-Up Masters 2012'de bu seyri jüri koltuğundan gerçekleştireceğimi öğrenince ne kadar sevindiğimi tahmin edersiniz. 13 Kasım'da İstinyePark'ta düzenlenecek organizasyonda L’Oreal Luxe Türkiye Genel Müdürü Elif İkiz, Sephora Genel Müdürü Beyhan Figen, L'Officiel Güzellik Editörü Şebnem Burcuoğlu, yetenekli makyör Hakan Kültür, fotoğrafçı Ümit Savacı, televizyon yıldızı Bade İşçil ve tasarımcı Zeynep Tosun'la birlikte en yetenekli fırçanın kime ait olduğuna karar vereceğiz. Ben tabii ki ayrıntıları buradan sizlerle paylaşıyor olacağım.




































YSL demişken geçen gün bir başka güzel derginin, Marie Claire Türkiye'nin Güzellik Editörü Deniz Tokgöz'le Touche Éclat günlerimizin yeniden başladığını konuşuyorduk. Markanın kült ürünlerinden (saniyede kaç tane satıldığını tahmin edin?!?!) biri olan bu kapatıcı, sıvıyla krem arasında gidip gelen müthiş dokusuyla, göz altı, dudak ve burun üstü gibi aydınlanması gereken bölgelere son derece doğal bir ışık kazandırıyor. Sanki hiçbir şey sürmemişsiniz ama tüm gün boyunca da makyajınız tazeliğini korumuş gibi. Eğer benim cildim iyi bir günündeyse ve 'ağır işçi' fondötene ya da onun 'hafifsiklet' kardeşi renkli nemlendiriciye ihtiyaç duymuyorsa sadece bu altın rengi, şık kalemi kullanarak yüzüme güzel bir tazelik kazandırıyorum. Touche Éclat'yı unutmuş ya da bugüne kadar hiç keşfetmemiş olanlarınız için (artık o nasıl mümkün olacaksa) işte size bir kullanma kılavuzu. Güzel aydınlanmalar!




Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Blogosferden "saç" beğen 4 Nov 2012 8:38 AM (12 years ago)






































Kuaföre göstermek dergilerden sayfa sayfa örnek toplamak tarihe karıştı çünkü şimdi teknolojinin kölesiyiz. Beğendiğimiz ve illa ki yanımızda dursun dediğimiz görselleri çeşitli cihazlara yüklüyoruz, yanımızda dolaştırıyoruz. Değişen tek durum bu da değil: Artık Hollywood ve modeller dünyasına ihtiyacımız yok. Örneğin, eski yıllarda kısa saç kulübünün sadık bir üyesi olan bendeniz, Winona Ryder, Kate Moss, Audrey Tautou, Selma Blair gibi hayatının bir dönemini en hoş pixie modellerle geçiren yıldızları defterlerimin arasından eksik etmezken bugün, The Sartorialist, Garance Doré, Hanneli ve Into The Gloss'u tıklayarak, "gerçek" kadınların "gerçek" saçlarına göz atabiliyorum. Gerçek saç derken neyi kastediyorum? Photoshop darbesi ya da çekim anında yalnızca on dakika dayanan sprey darbeleriyle beni kandırmayan, -olduğugibigörünengöründüğügibiolan- saçları kastediyorum elbette.

Omuz boyu benim gelip gelebileceğim en uzun nokta olmasına rağmen, dolgun, sağlıklı, ucu kırılmamış, pırıl pırıl prenses saçlarını da beğenmeden duramıyorum. Biz doğru bir çift değiliz ancak yakışana da çok yakışıyor. Bakınız altta tüm blogger'ların favorisi bir stylist, Ada Kokosar.
















































Sonracığıma omuz boyu saçın en güzel örneklerinden birini Garance Doré'un bir çekimde keşfettiği Cisco verdi geçtiğimiz günlerde, yine Doré'un blogunda.


























Into The Gloss'tan anında klasörlerime attığım bir başka fotoğraf da, piercing'leri ve ona pek yakışan chignon'u yüzünden Maya'ya aitti. Bir gün ben de saçlarımı böyle toplayabilecek miyim acaba?





























Yasmin Sewell'le tüm saç dönemlerimiz çok benzeştiği (ve her şeyden önce kendisi hem stili hem de güzelliğiyle benim örnek aldığım bir kadın olduğu için -itiraf ediyorum işte, siz yabancı değilsiniz) için o da hep gözümün önünde tuttuklarımdan.





























Acaba bir gün kısacık saça geri döner miyim? Bir tarafım küpe takmayı dünyanın en zevkli olayı haline getiren bu Fransız ve pixie modelleri arıyor hep. Öte yandan uçuş uçuş, kabaran bir 'yele'yi de pek kişisel, pek özel buluyorum...































Bir an için top-modellere geri dönelim ve böylelikle kısa saç deyip de Saskia De Brauw'u es geçmiş olmayalım. Ne de olsa modellik kariyerinin bu kadar yüksek bir çıtaya çıkmasında o saçların payı büyük.








































Taylor Tommasi Hill, şu fotoğrafıyla 'herkes kızıl olsun, başka bir saç rengi olmasın' diyor adeta. Doğal saç rengimi asla değiştirmeyeceğimi bilsem de bu fotoğrafa da arada sırada bakmaktan alamıyorum kendimi.




























Küt mü dediniz? Kulak boyunu biraz geçsin mi dediniz? İşte buyrunuz! Ara renkleriyle, 'taranma' şekliyle ağzınıza layık bir mönü!



























Ombre dediğimiz (o bir anda ve zaman zaman da kademelerle değişerek çok açıklara ya da koyulara giden) saç modeli henüz ortalara yayılmamışken, ilk işareti bloglardan aldık. Ombre'nin hakkını veren arkadaşım Yasemin için bir kenarlara sakladığım bu iki fotoğraf, bugün hala hoşuma gidiyor.








































Kate Moss'un İ-D kapağında görür görmez vurulduğum şu saçlarının da bir kere daha altını çizmeden edemeyeceğim. Ne demiştim ben? Photoshop'suz, spreysiz, her iki saniyede bir saçı düzelten ve olması gerektiği forma geri döndüren kuaförsüz demiştim değil mi? Siz bana bakmayın. Bu müthiş kareyi göz ardı etmeyin.




Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Talented Mr. Hippocrates 31 Oct 2012 1:06 AM (12 years ago)

























Annemin Yunanistan'dan kapıp getirdiği bu kavanozun içinde katı, balmumu tipinde zeytin yeşili bir cilt bakım ürünü var. Ürünün ismi yok, numarası yok, marka etiketi yok. Gizemini koruyor. Bir bakım kremi ama krem şeklinde değil. Parmağınızın ucuna değdirdiğiniz anda balmumu taklidi yapan bu katı yağ, hafifçe kayganlaşıyor ve saydamlaşıyor. Yıllar yıllar yıllar önce cildin anında emdiği, memnuniyetle içeri buyur ettiği ve yüzeyde en ufak yağlanmaya sebebiyet vermeyen bu güçlü ürünü yaratmış olan Doktor Hippocrates (Hipokrat yeminine gel!), bir sahtekar mı yoksa bir dahi mi? El yapımı bu krem, yanında bir A4 çıktısıyla geliyor. Print out! Üzerinde içerik bilgisi var: Organik zeytinyağı, balmumu, arı reçinesi, papatya, biberiye, sakız ve adaçayı. Bunun hemen altında iki ayrı liste var. Bu krem yüze sürüldüğünde: Güneş ve yaşlılık lekelerine iyi geliyor, egzemayı sakinleştiriyor, güneşten koruyor, sivilceleri yok ediyor, cildi nemlendiriyor. Vücuda sürüldüğünde: Topuk ve dirsekleri yumuşatıyor, yanıkları tedavi ediyor, yaraları iyileştiriyor. Elimde tuttuğum şey Elizabeth Arden'in Yunanlı akrabası tarafından yaratılmış, besbelli. 8 Hour Cream'in Yunanlı kuzeniyle karşı karşıyayım. Dün gece, gece kremi olarak kullandım. Bu sabah cildimi nemlendirmek için yeniden uyguladım. Yani diyeceğim o ki... Dönüp dolaşıp en doğalına, en safına, en faydalısına döneceğimiz günler çok yakındır.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Brad Pitt & Chanel No 5: Ta daaaaa!!! 15 Oct 2012 4:45 AM (12 years ago)



Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Chanel ve Brad 14 Oct 2012 10:33 PM (12 years ago)





























Chanel ve Catherine Deneuve. Chanel ve Marilyn Monroe. Chanel ve Vanessa Paradis. Chanel ve Ali MacGraw. Chanel ve Audrey Tautou. Chanel ve Nicole Kidman. Chanel ve Angelina Jolie? Hadi oradan! Chanel ve Brad Pitt? Neden olmasın? Dahiyane fikirler kumpanyası Chanel'in yeni iddiasıyla karşı karşıyayız. Gelmiş geçmiş en seksi, en kadınsı, en kırıtkan ve en sofistike parfümün yüzü olarak dünyanın en yakışıklı (ben bu son tanıma katılmıyorum ama Brad Pitt'in maskülen karizmasını es geçmek körlük sayılır) adamını seçmek. Müthiş bir pazarlama stratejisi. Çok şık bir pazarlama stratejisi. Sam Taylor Wood'un çektiği kampanyanın sahne arkasından bizlere yansıyan birkaç kareyi paylaşıyorum ve devamını görmek için sabırsızlıkla bekliyorum. Son iki hafta boyunca kendimi internette Brad Pitt'le özel ve kısacık anlara davet edilmiş gibi hissettim. Bir şifre girerek Mr. Pitt'in 'What's the mystery?' deyişine kulak kabarttım. Tüm bu minik oyunlar Chanel'in marka değerini yükseltiyor, zamansızlaştırıyor ve daha da önemlisi yaşsızlaştırıyor. Chanel No 5'i asla kullanmayacak binlerce kadın Brad Pitt sayesinde bu kokunun önünde bir kez daha saygıyla eğilecek ve belki Angie'nin de aynı Marilyn Monroe gibi yatağa sadece No 5 giydiğini düşünerek 'ben de bir denesem mi acaba' diyecek. Buyurun, Brad'in sesine siz de kulak verin.



Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Melis İlkkılıç: Bizim de fıstık gibi makyözlerimiz var! 7 Oct 2012 4:57 AM (12 years ago)





































Eminim çoğunuz Melis İlkkılıç'ın işlerini moda dergilerinde görüyorsunuz, belki o müthiş makyajların hangi makyözün elinden çıktığını bilmiyorsunuz ama muhtemelen derginin o sayfasını kıvırıyor ya da daha sonra uygulamak üzere yırtıp defter arasına atıyorsunuz. Dün, Sephora İstinye Park'ta Lancôme için fırçalarını konuşturan Melis, tüm moda ve güzellik editörlerinin sevgilisidir. Çalışkan, uyumlu, yalnızca makyajda değil her estetik konuda gözü açık, kendi tarzını oturttuğu halde editöre kulak veren, müthiş bir takım arkadaşıdır. 'Ayşecan bana kim makyaj yapsın' sorusuna içim en rahat verdiğim cevaptır kendisi. Bir de çok güzel gözlükler takar hep. Bir stili, bir havası, bir cakası vardır. Sephora'da makyaj üzerine konuştuklarımızı ve ona sorduğum soruların cevaplarını haftaya Vatan Bizim Kahve'de okuyacaksınız. Makyaj konusunda her şeyi bildiğimi sanan ben, Melis'in öğrettiği bazı teknikleri (maskarayı kirpik diplerine yedirmek, yanağı renklendiren allıkla göz kapağında yaratılan tazelik gibi gibi...) bu sabah hevesle uyguladım. Seansımız sırasında masada dizilmiş onlarca fırçayı atik hareketlerle değiştiren, fırçaların sağladığı konforu sonuna kadar değerlendiren Melis'e hangi fırçayı ne için kullandığını sordum. Ve bu şekilde siz 10dakika'cılara özel bir servis sunduğumu düşünüyorum. Şimdi Melis'in dumanlı göz makyajlarının, müthiş yüz kontürlerinin tadını çıkara çıkara aşağı inin. Fırçaların olduğu fotoğrafta durun. Hemen kendi fırçalarınızı kapın. Eksikleriniz nedir? Neleri yanlış neleri doğru kullanıyorsunuz? Bugüne kadar tek bir amaç için kullandığınız fırçanızı başka hangi şekillerde değerlendirebilirsiniz? Melis'in ağzından dinleyin.


































Top 10
(Soldan sağa)

1) Allık fırçası. Her fırçayı birden çok işte kullandığım gibi bu fırçayı su bazlı fondöten fırçası olarak da kullanıyorum, çünkü ürünün homojenliğini arttırarak ince uygulanmasını sağlıyor.

2) Bu fırçayı kontür için kullanıyorum. Açılı ucu sayesinde yüzün kemik yapısına uygun hareket kolaylığı sağlıyor.

3) Bitkisel yağ bazlı fondöten fırçam. Ürünün kapatıcı özelliğini arttırıyor. Sorunlu ciltlerde, gece makyajında kullanıma uygun. Kompakt ürünler için ideal.

4) Far dağıtma, aydınlatma ve kapatıcı fırçası. Yine tek fırçayı birden çok alanda kullanmak mümkün. Çok zorda kalırsanız fondöten ve allık bile uygulayabilirsiniz.

5) Yapay kıllı, krem ürün fırçası. Krem far, krem allık ve kapatıcıyı rahatlıkla uygulayabilir, kalıcı sonuçlar elde edebilirsiniz. Toz ürünler için pek tavsiye etmem, göz çevrenizi kirletebilir. 

6) Bu fırça minik yapısıyla allık için ideal. Allığı büyük fırçayla uygulamak kadar yanlış bir şey yok sanırım. Her zaman daha minik fırçaları tercih ederseniz doğru yerlere uygulamış olursunuz.

7) Favorim! Göz farını muhteşem uyguladığım, kapatıcıyı incecik ve kalıcı uyguladığım, yer yer fondöten ve allık için de kullandığım, alın ve burun bölgesine rahatça kontür verebildiğim, tek kişilik orkestram! Makyaj bavulumda sayısı en çok olan fırça. Benim için vazgeçilmez bir mucize.

8) Minik far fırçası. İncecik gölgeler yapabildiğim bir fırça. Göz altında muhteşem sonuç veriyor. Bir bu bir de yedinci fırçayla harikalar yaratabilirsiniz.

9) Ruj fırçam. Aslında kapatıcı için satılıyor ama ben onu ruja daya uygun buluyorum. Bence kapatıcı için fazla ince.

10) Eyeliner fırçam. Kendisini sadece eyeliner uygulamak için kullanıyorum. Piyasadaki en iyi eyeliner fırçasını Make Up For Ever yapıyor. Her Sephora ziyaretimde stokluyorum.


Benden not: Melis'in M.A.C, Inglot, Make Up For Ever fırçalarını temizlemeye vakit bulamadım. Sizlerden ve tabii ki Melis'ten bu özensizlik için özür diliyorum. Fırçaları iş üstünde, böyle ürünlere bulanmışken yakalamak hoşuma gitmedi değil tabii...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Sanki ilk sefermiş gibi... 6 Oct 2012 1:56 PM (12 years ago)






Chanel ve Brad Pitt bir araya gelecekse, hele bir de bu buluşma gelmiş geçmiş en ünlü, en zamansız, -e haydi söyleyelim o önemli kelimeyi- "kült" parfümün kampanyası için gerçekleşecekse, Chanel No 5'i usturuplu biçimde yeniden hatırlamak, tarihçesine şık bir video ile göz atmak gerekir. Siz de seyrederek öyle yaptınız zaten.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

İsabel'in limon sarısı, Josephine'in akmış kızılı 4 Oct 2012 10:52 PM (12 years ago)






































Isabel Lucas'ın çeşitli dergilerde karşımıza çıkan 'limon sarısı' saçlarını da beğeniyordum ama şu an varmış bulunduğu platin sarının en güzel hali olduğunu düşünüyorum. Zaten bence eğer platin sarıyı hakkını vererek taşıyan bir kadınsanız, başka renklere 'o gözle' bakmanıza hiç gerek yok. Bir diğer favorim de Josephine de la Baume'un akmış kızılı. Fotoğrafa göre iyice ballanan, solan ve bence daha da güzelleşen bu renk, yine çok az kadına yakışacak türden. Ve tam da bu yüzden çok özel.






Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Ombre: Belki de senden henüz sıkılmadık 4 Oct 2012 11:14 AM (12 years ago)































Arkadaşım Zeynep, manikür konusunda müthiş becerikli ve cesaretlidir. Bundan seneler seneler seneler önce, henüz kimseler sürmezken (aynı saçlarına yaptığı gibi) kopkoyu morlar, siyahlar, ördekbaşı, safir rengi, gümüş filan gibi 'avangarde' tercihlerde bulunurdu. O zamanlardan beri bana önerdiği her fikri mutlaka denemek isterim. Bugün, upuzun ince parmaklarının ucunda sonbahara çok yakışacak bir patlıcan rengi salınırken dönüp 'süngerle yapılan ombre french manikürü denedin mi' diye sordu. O da ne?!!! İşte şu yukarıda gördüğünüz, beyazın (bunun renklileri de yapılabiliyor) tırnak ucuna bir çizgi gibi net şekilde değil de, belli belirsiz, pofuduk bir bulut gibi dağıtılmasıymış. Uzun tırnak konusunda çok hassas olmama (hiç sevmem, tırnak dediğin şey ete dayanır, orada uslu uslu bekler) rağmen bu ombre manikür olayı hoşuma gitti. Zeynep ve ben deneyeceğiz. Siz ne dersiniz?

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Yanar döner başlıklı mucizeler 4 Oct 2012 11:03 AM (12 years ago)































Attığınız maillerde en popüler sorulardan biri şu: "Göz çevresindeki morluk ve halkalar için bir ürün önerebilir misin?". Kozmetik dünyası, göz çevresi konusunda her daim çok hevesli ve çalışkan. Her sene teknolojinin sınırlarını zorlayan, bizleri bir adım öne götüren ve bakışlarımızı aydınlatan ürünlerle karşılaşıyoruz. Bu konuda iyi bir kobay olduğumu söyleyemeyeceğim. Yaşım 32 olmasına rağmen göz kremi bile kullanmayanlardanım. İyi bir nemlendiricinin göz çevresine de gereken özeni göstereceğini düşünüyorum. Belki de kendimi kandırıyorum... İki büyük markanın iki fantastik ürünü raflardaki yerini almışken onları tanıtayım ve böylece son iki haftanın mail'lerine de cevap vermiş olayım dedim. Eğer göz çevrenizde yaş, stres ya da yorgunluk sebebiyle, belki de yalnızca cilt tipiniz ya da renginizden dolayı, morluklardan, halkalardan, koyu gölgelerden şikayetçiyseniz, atlayın! Gidiyoruz!


İlk durak: Clinique Even Better Eyes Dark Circle Corrector
Teknolojinin nimetleri, göz ürünlerinin başlıklarına yansıyor en çok. Clinique, göz çevresine serinlik veren, sürerken hassas deriyi rahatlatan, ona olabilecek en etkili masajı yapan bir başlık tasarlamış. Bu ürünü kullanmaya başladıktan sonra (en azından hafta sonları) kapatıcınızı bir kenara kaldırabileceksiniz. Hem bakım hem de makyaj bazı görevi görüyor.
Aynı klasik kapatıcılar gibi pudra renginde, sıvı ile krem arasında gidip gelen bir yapıya sahip. Sürdüğünüzde göz çevrenizin aydınlandığını ve nemlendiğini anında fark ediyorsunuz.

İkinci durak: Lancôme Génifique Yeux Light-Pearl
Lancôme, 10 yıl süren araştırmaların ardından göz çevresi bakımında (hatta ürünün göz beyazını da daha parlak ve beyaz hale getirdiği yazıyor çeşitli bloglar) teknolojik bir devrime imza atıyor. Kendini cilt sıcaklığına göre ayarlayan, cerrahi operasyonlarda kullanılan döner başlıklı aplikatör Light-Pearl, göz çevresine masaj yapıyor, her noktaya ulaşıyor ve ürünün mükemmel formülünden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlıyor. Bu ürünü, formülünde sıkılaştırıcı ve cildi geren maddelere de yer verdiği için daha olgun yaştaki kadınların kullanımına uygun gördüm. Eğer göz çevrenizde erken kırışıklıklar ya da sizi gerçekten rahatsız eden morluklar/halkalar yoksa lütfen bu tip ürünleri kullanmakta acele etmeyin. Ünlü dermatolog Gönül Ergenekon'un bana her fırsatta hatırlattığına göre cildimizi ağır bir ürüne vaktinden önce alıştırmak, yarardan çok zarar sağlıyor. 40'tan başlayıp ileri doğru sayanlar bu ürüne mutlaka şans vermeli.






Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

'Çıplak' gerçek 4 Oct 2012 10:38 AM (12 years ago)








Eğer yukarıdaki makyajlardan en az birini (muhtemelen daha fazlasını) beğeniyorsanız, makyaj masanızdaki farların kullanma tarihlerinin geçtiğini düşünüyorsanız, (mesela Chanel'in 2006'da çıkardığı dörtlü farı kazıyarak kullanmaya devam ediyorsanız) ve her şeyden önemlisi toprak tonlarının (bunun içine bronz, haki, turuncu, espresso kahvesi, koyu yeşil, vizona bakan bej, küllü kahvelerin tümü giriyor) göz makyajınızın vazgeçilmez öğesi olduğuna çoktan kanaat getirdiyseniz... Size güzel ve 'çıplak' haberlerim var. Urban Decay'in (evet, artık o da Sephora'da) Naked 2 far paleti, ihtiyacınız olan tüm tonları barındırıyor. Açıkçası, far paleti olayına inanan biri değilim, farlarımın maksimum dört tonu bir ambalajda barındırmasını isterim. Bu bronz teneke kutuyu açtığımda, başıma ne geldiğini hemen anladım: İlk bakışta aşk! Bu kadar kullanışlı bir far paletiyle daha önce hiç karşılaşmamıştım.


























Paletin içinde 12 müthiş renk dışında bir adet minik dudak parlatıcısı ve bir adet çift uçlu far fırçası bulacaksınız. Fırçanız, açık renkleri tüm göz kapağına yedirmek için de kullanılabilir, koyu renklerle gölgeler yaratmak için de. Eğer sonbaharda kendinize tek bir güzellik ödülü bahşedecekseniz, işte onu buldunuz! İlk defa ben de Sephora paketimin içine bir far paleti attım. Mutluyum, gururluyum. Şiddetle tavsiye ederim.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

'The Extremists': Dior, Gaultier, Owens 30 Sep 2012 11:25 AM (12 years ago)












































DIY (Do It Yourself): DIOR
Elimize iğneyi ipliği alıp (gerekirse Swarovski kristallerini de ekleyerek) işe koyulmak son birkaç sezondur ortalarda gezinen bir kavram biliyorsunuz. GAP'ten aldığınız klasik bisiklet yakaya kişisel makas darbeleri atmak sayılmıyor. Dior İlkbahar/Yaz 2013 makyajını 'kendin pişir kendin ye' kıvamında uygulamak için şu yolu izleyin: Eminönü'nde bulabileceğiniz parlak parlak taşlardan bolca alın, en az bir kese. Lila, cam göbeği, yeşil turkuaz krem farı (artık Shiseido'dan tutun da Make Up For Ever'a kadar tüm markalarda bu çılgın renkler bulunuyor) tüm göz kapağına yedirdikten ve hatta alt kirpik çizgisinin belli bir kısmına kadar ilerledikten sonra bir soğuk su için. Şimdi bu makyajla nereye gideceksiniz? Kara kara düşünmeye başlayın.


Müzikle makyajı eşleştirin: JEAN PAUL GAULTIER

Haydi hep birlikte oynayalım bu sevimli oyunu. JPG defilesinde Michael Jackson, Madonna, Grace Jones ve Boy George, backstage'deki fotoğrafları süslemekle yetinmedi, modellerin yüzlerine de taşındı. 'Uçlarda gezinenler kulübü'nün saygın üyelerinden Jean Paul Gaultier, bir sergisinde ekmekten elbise yapmış adam ne de olsa. Buna kim şaşıracak? Ben tek bir şeye şaşırdım: Gerçek hayatta da burada da en çok Boy George'un makyajını beğeniyorum.




















































'Kötü saç diye bir şey yoktur, ver oğlum elektriği': RICK OWENS

Bilerek elektriklendirilmiş (hani afro taraklarıyla saçı hareketlendirip kabartırlar böyle, bir keresinde Sex&The City'de Samantha bile yapmıştı, hatırlayacaksınız) saçlar, hele bir de kemikli bir yüzün etrafında dans ediyorsa ortaya kesin hoş bir manzara çıkmıştır. Rick Owens da buna güvenmiş olacak ki modellere Kleopatra'yla dalgasını geçtiğini düşündüğüm bu saçı uygun görmüş. Benim kafa yapım tam tersini gerektirdiğinden (tepe kabarık, yanlar basık) elimden bir şey gelmiyor. Denemek sizlere bedava.




Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Neden olmasın? 30 Sep 2012 10:54 AM (12 years ago)


























Şirin Ediger Bayülgen'in Vogue Türkiye'nin internet sitesinde yayınlanan bu fotoğrafları sosyal medyada yerden yere vuruldu. Böyle manikür mü olurmuş, farklı olmak için zırvalamaya gerek yokmuş, bu ne saçma sapan bir işmiş... Ben, çok beğendiğimi burada hepinizin huzurunda belirtmek isterim. Essie Wicked ve Chanel Delight'la, Chanel Frenzy (bu senenin en güzel nötr tonu) ve badana beyazını birbirine çok yakıştırdım. Zorlama mı zorlama. Sonuç: İlginç, güzel, kadının da ellerine yakışmış. Daha ne? Birileri de azıcık zorlasın. Hassas bünyelere Essie'nin yeni sezon renklerinden Head Mistress'ı öneriyorum. Müthiş bir kırmızı. Vişneye şöyle bir göz kırptıktan sonra kızılın sıcak renklerine geri dönüyor hemen. Özellikle kısa tırnakta müthiş duruyor. 'Anne kırmızısı' diyerek hafiften aşağıladığımız klasik ama seksi kırmızının gelebileceği son nokta. Nokta.



Fotoğraflar: Vogue.com.tr

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

L.I.L.Y: Linda I Love You 29 Sep 2012 12:29 AM (12 years ago)







































Parfümün romantik isim seçiminden başlayalım. Stella McCartney, babası Paul'ün (bildiniz siz onu, hani şu her jenerasyonun illa da tanıdığı grubun üyesi) annesi Linda'ya taktığı ismi ikinci parfümüne hediye etmiş: 'Linda seni seviyorum'. İngilizce'nin güzelliklerinden biri de kelime oyunlarına açık oluşu ya, işte lily aynı zamanda McCartney'nin en sevdiği çiçek olan zambağı da temsil ediyor. McCartney'nin ilk parfümü kendi ismini taşıyordu ve yine bahçelerden, yeşillerden çıkıp gelen tazecik gülün hoş ve farklı bir yorumuydu. Etrafımda bu parfümün birden fazla müdavimi yaşıyor. (Deniz n'aber?) Yeşil parfümlere bir doz feminenlik, bir doz seksapel eklemek her tasarımcının yapabileceği bir şey değil...


1) Reklam kampanyasının güzelliği!
Kampanyanın yıldızı Malgosia Bela'da Stella McCartney kırıntıları görüyor musunuz siz de benim gibi? Stella McCartney cephesinde çirkin bir reklam kampanyası görme fırsatımız olmadı henüz. Patlak gözlerini bile bir güzellik ve hoşluk hadisesi haline getirmiş bu kadın, saç-makyaj, kıyafet, görüntü ve duygusuyla dört dörtlük işler çıkarıyor hep.
2) Bu parfüm benim olmalı!
Böylesi arzulu olmak için koklamama da gerek yok. O şişenin masamın üzerinde durmasını istiyorum, yıllarca.
3) En sevdiğim parfümörlerden Jacques Cavallier ve Stella bir araya gelmiş. Koku ne kadar kötü olabilir ki?
Tabii ki olamaz. Trüf, zambak ve meşe yosunu. Pembe ve kara biber. Armut, amber ve paçuli. İştah açıcı değil mi sizce de? Zambağa odunumsu, ormanımsı, seksi ve iddialı yeni bir yorum getirmiş bu ikili.

En koyu ve karanlık kış gününde bile sürseniz bu parfüm aklınıza sırasıyla şunları getirecektir:
- Bir orkidenin açışı
- Bahar sabahının tazeliği
- Yeni başlangıçlar
- İlk öpücük
- Rüzgarda uçuşan saçlar
- Bol beyaz gömlek
- Aşk

E daha ne isteriz?






































Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Tikkat tikkat! Etrafta alışılmadık güzellikte yeni yüzler var! 26 Sep 2012 10:11 PM (12 years ago)









































Amra Cerkezovic, Rooney Mara, Linda Evangelista, Michelle Williams gibi kadınların kaderini paylaşan bir isim. Saçlarını kestikten/değiştirdikten sonra görünür olanlardan. Bir alttaki fotoğrafa bakanlarınız, 'aaaaa, Demi Moore'un Ghost'taki hali' diyebilir. Moda haftasını oldukça kalabalık bir ajandayla geçiren bu genç model, bence gelecek vaat eden yüzlerden.

















































































Franziska Müller ise kemikli ve kemerli bir burnun sahip olabileceğiniz en güzel şey olduğunun gerçek bir kanıtı. Ayrık gözleri, yamuk dudakları, Elf kulakları ve uzun, kemikli yüzüyle klasik güzellik kavramına zıt düşen bir Alman. Onu da takibe alınız.





Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?