MAHZUN PRENSES... View RSS

Düşünüp, taşındım; pişirip, taşırdım..
Hide details



Çift Fonksiyonlu Derin Dondurucu 22 Nov 2017 7:57 PM (7 years ago)

                                                       

İlk önce çift fonksiyonlu derin dondurucunun ne demek olduğu ile başlayalım, zira ilk duyduğumda ne anlama geldiğini ben de anlayamamıştım. Klasik derin dondurucular sadece “derin dondurma” yapıyor, yani içlerindeki tüm gıda ve besinleri -16 / -24 arasındaki bir sıcaklıkta depoluyor. Bunun avantajı, bu sıcaklıkta hemen tüm besinlerin kullanım ömürlerinin son derece uzun olması. Yani yazın dondurduğunuz bir gıdayı, kışın ilk günkü tazeliği ile tüketebiliyorsunuz. Ancak derin dondurma uzun süreli bir çözüm ve kısa sürede tüketmeniz gereken gıdalar için yeterince pratik değil. Aynı şekilde, su oranı yüksek besinler (karpuz, üzüm, vs.) derin dondurma işlemi için pek uygun değil, zira içlerindeki su kristalleşiyor ve gıdanın lezzeti bundan etkileniyor. Bu türden gıdalar için derin dondurucu değil, “soğutucu” kullanmak gerekiyor.

İşte çift fonksiyonlu derin dondurucu modelleri, tam olarak bu işe yarıyor. İstediğiniz zaman soğutma, istediğiniz zaman da derin dondurma yapıyorlar. Bu yüzden, kelimenin tam anlamıyla her besin türü ve her depolama amacı için uygunlar. Ancak, piyasada kaliteli bir çift fonksiyonlu derin dondurucu modeli bulmak oldukça zor. İşte bu nedenle uzun araştırmalardan sonra Uğur Soğutma’ya ait UED 7246 DTK modelinde karar kıldım. Uğur Soğutma’nın bu sektörde 60 yılı aşkın bir deneyimi var ve gerçeği söylemek gerekirse, kayda değer bir rakibi de bulunmuyor. Nitekim UED 7246 DTK’yı birkaç aydan bu yana kullanıyorum ve son derece memnun kaldığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

Her şeyden önce, bu bir dikey derin dondurucu model. Yani görünüm ve kullanım olarak klasik buzdolaplarına benziyor. 261 litre brüt iç hacmi var ve en kalabalık aileler için bile fazlasıyla yeterli. Derin dondurma, soğutma ve sıfır derecede saklama özellikleri bulunuyor. Besinlerinizi kullanılan moda göre +3 / -24 sıcaklık aralığında depolayabiliyorsunuz. No frost özelliğine sahip olan çift fonksiyonlu derin dondurucu, aynı zamanda A+ enerji sınıfına ait, yani çok az elektrik harcıyor. Ön kapağı üzerinde bir LED ekran var ve tüm ayarları (kapağını açmaya gerek kalmadan) bu ekranı kullanarak yapabiliyorsunuz. Ben Uğur Soğutma’nın çevrimiçi mağazasını kullanarak satın aldım (https://satis.ugur.com.tr/) ancak Türkiye çapındaki bayilerden de alabilirsiniz. Bir derin dondurucu almaya niyetliyseniz, çift fonksiyonlu bu modele muhakkak bir göz atmanızı öneriyorum, kesinlikle pişman olmazsınız.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

AHH ANILAR... 14 May 2017 4:27 AM (7 years ago)




Günaydın, tüm annelerin günü kutlu olsun... 

Fotoğraftaki havlu kenarı oyasını ben örmüştüm. Ortaokuldaydım sanırım. Yaz tatillerinde Menemene aaneanne ve babannemi ziyarete giderdik her sene mutlaka. Yaz akşam üstlerinde, bütün gün kavuran güneş etkisini yitirince, anneannemin bahçesi soğuk soğuk sularla bir güzel yıkanır, asmanın gölgesine eski bir Uşak kilimi serilirdi. Koca bir sürahi koruk suyu, yanına döndürme, bükme artık Allah ne verdiyse... Belki bahçeden koparılmış üzümler, gününe göre karpuz, kavun. Bir de illaki anneannemin elişi çantası. Hem yer içer, hem sohbet eder bir yandan da elindeki işi yapardı. Ben ona çok özenir, güzel güzel elişleri yapabilmeyi hayal ederdim. Sanırım bu hevesim ve tutkumun temeli o yaz ikindilerinde, o asmanın altında saklı...

Bu vesileyle rahmetli, becerikli anneanneme rahmet eder, yaşayan babanneme de sağlıklı uzun seneler için dua ederim. Sizlerin de kutlu olsun anneler günü.
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Klima, Soğutma Uzmanından Alınır 7 May 2017 2:17 AM (7 years ago)

Sıcak havalarda klima ile serinlemek gibisi yok, değil mi? Geçtiğimiz sene vantilatör ile bu işin olmadığını gördüm, bu sene hazırlıklıyım: 2017 yazına bir klima ile gireceğim. Alacağım modele karar vermek için sayısız inceleme okudum, sonu gelmeyen karşılaştırmalar yaptım. Siz de aynı zahmeti çekmeyin diye, araştırmamın sonucunu paylaşıyorum. Dikkat ettiyseniz “marka” değil, “model” dedim zira markaya zaten karar verdim: Uğur Soğutma. Klimanın soğutma uzmanından alınması gerektiğini düşünüyorum, soğutma uzmanı deyince akla ilk gelen isimde, Uğur Soğutma oluyor.


Klima satın alırken ilk dikkat etmeniz gereken şey, enerji tasarrufu. Hemen her klima, A++ enerji sınıfına ait olduğunu iddia ediyor. Aynı şekilde, çoğu klimada “inverter” özelliğini görmeniz mümkün oluyor. Ancak her nedense, bu iki özellik genellikle bir arada yer almıyor! Gerçekten de, hem A++ enerji sınıfına ait ve hem de inverter teknolojisini kullanan klima modelleri bir hayli ender. Uğur Soğutma’nın UIS 18 klima modeli, bu nedenle takdiri hak ediyor. Her iki teknolojiyi de birlikte kullanan UIS 18, maksimum seviyede enerji tasarrufu gerçekleştiriyor ve elektrik faturasından endişe etmeden istediğiniz kadar kullanma imkânı sunuyor.



UIS 18’in tek avantajı bu değil elbette. Bekleme modundayken sadece 1W elektrik tüketiyor. Bu da %80’e varan bir enerji tasarrufu yapmasını sağlıyor. Klimanın akıllı soğuk hava üflememe özelliği var, yani açar açmaz soğuk hava üflemeye başlamıyor. Ortam sıcaklığını, yavaş ve doğal bir şekilde istenilen dereceye getiriyor. Ancak bunun çok uzun sürdüğünü de düşünmeyin:  Turbo modu sayesinde, çok kısa bir süre içinde serinlemeniz mümkün oluyor. Otomatik sorun tespit ve koruma sistemleri sayesinde de klimayı güvenle kullanabiliyor, yetkili servisle mümkün olduğunca az muhatap oluyorsunuz!
Ben 19.000 BTU olan modelini sipariş etmeye karar verdim, ancak daha düşük BTU’lu modelleri de bulunuyor. En doğrusu bir keşif yaptırmanız ve size en uygun modeli tespit ettirmeniz olacaktır. Daha sonra, https://satis.ugur.com.tr/ adresinden 12 taksitle bu mükemmel klimayı satın alabilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

HALİL OĞLU HALİL... 18 MART ANISINA 18 Mar 2016 5:40 AM (9 years ago)



Senelerden bir sene bir Ege kasabasında üç kuşak Halil isminde bir aile yaşarmış...

Dede Halil, oğul Halil ve torun Halil.

Gün gelmiş düzen bozulmuş, gavur düşman, fakir ama kendi kendine yeten, Anadolu insanının bir tarih yazacağını bilmeden ucu çivili sopasını böğrüne böğrüne batırmış. İşte o günlerde Baba Halil'le oğul Halil Çanakkale'de gövdelerini siper etmeye çağrılmışlar beraberce. Dede Halil zaten çoktaan ölmüş gitmiş.

İkisinin künyesi de Halil Oğlu Halil...

Günlerden kara bir gün, kasabaya bir künye gelmiş. İşitmişler ki Halil oğlu Halil şehit düştü. İki üç sene kasabalı acaba şehit düşen baba Halil mi, oğul Halil mi diye beklemiş durmuş. Zaten kaç erkek kalmış ki. Dişsiz üç beş dede bir kaç kucakta bebe.

Kocadan mı geçsin evlattan mı bilemeyen kadın inşallah ölen kocamdır evladımı bana bağışla diye dua eder dururmuş boyuna. Duasımı yetmedi, çilesi mi bitmedi bilinmez üç beş sene sonra sallanıp gelmiş kocası.

Anlamışlar ki şehit olan Halil torun Halil.

Sığnıdere'de şehit olmuş sabi.

Dedemin dayısı olur Halil...

Uşak Ulubeyli Halil oğlu Halil...

RUHU ŞAD OLSUN...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

HER SEVGİNİN BİR HİKAYESİ VARDIR... 14 Feb 2016 12:29 AM (9 years ago)




Gelenek edindiğim üzere yine yazıyorum aynı yazıyı...
Bugün evlilik teklifi almamın üzerinden tam 6 yıl geçti.
Yaşıtım bir çok genç kızın yaşadığı gibi 14 Şubat' ta evlilik teklifi aldım ben de :))

Aslında bu altı yıl içinde hayatımda ne kadar çok şey başladı ve bir o kadar şey de bitti...
En başından başlamalıyım belki de anlatmaya...
Genç kızlığın o ilk hülyalı yıllarında bir sürü hayaller peşinde koşardım. Pembenin elli tonu 💕 Bambaşka, daldan dala hayaller. Hepsini anlatmayayım da konumuz ile ilgili olanı seçeyim bari sizin için..
Ömrümü, sevgimi armağan edeceğim, seveceğim ve sevdiğinden bir an bile şüphe etmeyeceğim bir adam çıkacaktı karşıma evvela.
Onunla tanışma hikayemiz türlü türlüydü. İlle de masalsı gerçeküstü ama...
Bir at sırtında karşılaşmalıydım onunla. Dağ bayır gezerken yolunu kaybetmiş bizim yakışıklı da at üstünde. Ben ona kaybettiği yolunu tarif edecektim, o da bana yıllardır sevilmemekten yosun tutmuş kalbimi yıkayacak güneşini verecekti...
Ya da balık avlamaktan dönerken yorgun sandalımı onarmama yardım eden bir balıkçı olacaktı kalbimin sahibi... Dünyanın kahpeliğine inanmış, yaşamın özünü denizlerde, sakin limanlarda bulmuş bir balıkçı... O benim sandalımı onaracaktı, ben de onun aşka inanmayan kalbini...
Bir Zeytindağlı çoban hikayem var ki ona hiç girmeyeyim. Annem bile inanıp ağzımdan "Zeytindağ" çıkmasını yasaklar olmuştu o yıllarda.smile ifade simgesi Yan gözle bile minibüslerine baktırmıyordu billahi. Zeytindağ Bergama'ya bağlı bir minik Ege kasabasıdır. Çandarlı körfezinin tüm güzelliğini tepeden sakince seyreder durur. Taa evlendikten sonra eşimle bir görmeye gittim, gerçekten çobanı var mıdır diye :)) Çobanını bilmem ama 5kg kasap sucuğu aldık geçenlerde 😀
Üniversite, master yılları bitti. İyileşmiş ancak yaşanılan hüzünleri unutmamış, "gerçek" aşkı arayan kalbimle bir başıma kalakaldım...İş hayatına atılınca hayat koşturmacası beni hayallerden uzaklaştırmadı, tam tersine daha da sıkı sarıldım hepsine... Atlıyı da, balıkçıyı da, çobanı da unutmadım...
Sonra ne mi oldu, gittim hiç bir genç kızın tabii ki hayalini kurmadığı gibi, klasik, dümdüz ve hiç bir aşk romanında yazmadığı şekilde çalıştığım şirkette, çalışma arkadaşıma aşık oldum. :))
Onu çok sevdim...
Onda biraz gezgin atlıyı, biraz boş vermiş balıkçıyı, biraz da aşkını dağlarda arayan şy bizim Zeytindağlı çobanı gördüm... Ve benim bile hayal edemediğim yüzlerce güzel şeyi...
Evlendik, el ele, gönül gönüle verdik...
İşte hayallerimde bu yüreği de bileği kadar güçlü delikanlıyı tanıyıp bir yuva kurduktan sonra sıra miniş ve tatlı bir bebeğe geliyordu. Gürbüz, mis kokulu, tatlı bir bebeğimiz olacağını hayal ederdim...
Ancak şimdi dönüp bakıyorum ki bir bebek olduktan sonrasını hiç hayal etmemişim. Bende son sahne mutlu anne, gururlu baba ve kucakta nur topu gibi bir bebek. Hiç devamını kurmamışım o ilk gençlik yıllarımda.Keşke kursaymışım devamını da.
Çocuk sahibi olmak dünyanın en güzel şeyi belki de... Güzelliklerini yaşayan herkes bilir. Ancak şöyle de bir gerçek var ki; çocuk dediğin yüze inen bir Osmanlı tokadı gibi. Şrakk diye şaklayarak adamı hayal dünyasından gerçek aleme bir anda döndürüverir...
smile ifade simgesi
Selametle canlar.....
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

SÜRK PEYNİRİ YAPIMI... 2 Jan 2016 6:59 AM (9 years ago)


Merhabalar sevgili dostlar;

Yepyeni bir yılın ilk günlerinden sesleniyorum size. Bir çokları gibi ben de bembeyaz sayfaları olan, tertemiz yeni bir deftere yazı yazmayı, daha keskin ütüsü bozulmamış, yeni bir elbiseyi, pırıl pırıl parlayan yeni ayakkabılar giymeyi çok severim.

Bu da henüz daha yaşanmamış, acıları, güzel günleri tadılmayı bekleyen, umutlar, hayaller, renklerle dolu yepisyeni bir yılın ilk tarifi olsun.

Dilediğinizce güzel, faydalı, sağlıklı, hayırlı bir sene dilerim hepimize.

Gelelim tarife.

Tarif Hatay yöresine ait. Ben de Hatay'lı bir arkadaşımda yemiştim. Yapımı gayet kolay.

Malzemeler:

1 kg lor peyniri ( Ben kendi yaptığım lor peynirini kullandım.)
1 yemek kaşığı acı biber salçası (Yazın yaptığım salça)
2 yemek kaşığı tatlı biber salçası (Yazın yaptığım salça)
4-5 diş ince doğranmış/ rendelenmiş/ezilmiş sarımsak
1 yemek kaşığı kekik (saksıda yetiştiriyorum)
1 tatlı kaşığı kişniş
1 tatlı kaşığı kimyon
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı yenibahar
1 çay kaşığı çörekotu
              
Yapılışı:

Tüm malzemeyi bir güzel yoğurun, küçük yumurta şeklinde toplar yuvarlayın. Orjinalinde bu peynir güneşte kurutuluyor, ben taze tükettim. Artanı derin dondurucuya koyup parça parça tüketebilirsiniz.

Kahvaltıda, makarnalarda veya salatalarda kullanabilirsiniz. Çok nefis tavsiye ederim.


Afiyet olsun...
                    
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

GÜVEÇTE YEŞİL DOMATESLİ, KİŞNİŞLİ TAVUK PİRZOLA 15 Dec 2015 4:14 AM (9 years ago)




MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR;

BU YEMEĞİ SONBAHAR ORTASINDA YEŞİL TURŞULUK DOMATESLERİN MEVSİMİNDE YAPMIŞ VE FOTOĞRAFLAMIŞTIM. SİZİNLE PAYLAŞMAK BU GÜNE KISMET OLDU. 

MALZEMELER:

1 KG TAVUK PİRZOLA
500 GR TURŞULUK YEŞİL DOMATES
1 ADET KURU SOĞAN
3 ADET YEŞİL BİBER
1 ÇAY BARDAĞI SU
1 KAHVE FİNCANI ZEYTİNYAĞI
TUZ
KARABİBER
KİŞNİŞ

YAPILIŞI

TAVUK PİRZOLALARI YIKAYIP KİŞNİŞ, KARABİBER ve ZEYTİNYAĞLI SOSA BULAYIP DÖRT SAAT KADAR BUZDOLABINDA BEKLETİN. SÜRE SONUNDA GÜVEÇ TENCERESİNE 1 KAHVE FİNCANI ZEYTİNYAĞINI ALIN, 1 ADET KURU SOĞANI KÜP KÜP DOĞRAYIN. SOĞANLAR HAFİF PEMBELEŞİRKEN TURŞULUK DOMATESLERİ ve BİBERLERİ İRİCE DOĞRAYIN, TENCEREYE ALIN. SOSTA BEKLEYEN TAVUKLARI BİR BIÇAK TERSİ YARDIMIYLA BAHARATLARINDAN SIYIRIN. DOMATES ve BİBERLERİN ÜZERİNE YATIRIN. 1 ÇAY BARDAĞI SICAK SU ve TUZ İLAVE EDEREK, KIZIK ATEŞTE AĞZI KAPALI OLARAK 2 SAAT GÜVEÇ TENCERESİNDE PİŞİRİN.

AFİYET OLSUN...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

BİR KAÇ ÇÖPATAN PROFİLİ 1 Dec 2015 3:15 AM (9 years ago)

SABAH SABAH FENA UZUN YAZDIM UYARAYIM BAŞTAN, YAZMADIĞIM GÜNLERE NİSPET...
Dün oğlumla sabah yürüyüşünden dönüyoruz. Yan sokaktan bir delikanlı önümüze doğru kıvrıldı. Beş metre kadar önümüzden yürüyor. Saç şekli ve giyiminden mülteci olduğunu anladım, ama önemli değil kimlerden olduğu anlatacağım bununla ilgili değil.
Her neyse, elinde bir kutu soğuk kahve bir de gofret/bisküvi gibi bir şey var. Biz konuşa konuşa tıngır mıngır yürüyoruz oğlumla arkada. O sırada genç önce gofret sandığım şeyin ambalajını, ardından kutu kahveyi bir kaç adım sonra da yine bir ambalaj kağıdını Hanselle Gratel misali attığı yere, sokağa. Oğlum mütemadiyen konuşmaya proğramlandığı için o fark etmedi.
Ben bakakaldım.
Sonra zihnimden eve varana kadar "yere çöp atma"nın felsefesini yaptım.
Benim bu güne kadar rastladığım üç çeşit çöp atan insan (?) tipi var.
Birincisi size tarif ettiğim genç gibi. Yaptığı şeyin ne olduğunun bilincinde değil. Hiç bir şeyin bilincinde olabileceğini de sanmam. Hani yersin içersin sonra da "kakan" gelir de afedersin gidip yaparsın ya. Onun gibi olağan bir şeydir tüm davranışları. Kakan gelince de düşünmezsin beynin ( Allaha şükür o bize hazır proğramlanmış olarak verilmiş) uyarır seni. O tip birine asla mantıklı bir şeyi anlatamaz, öğretemezsin. Büyük şeyler bekleyemezsin. Varlığı, vücuda gelişi, hiçliği, evrenin varoluşunu... Bu davranışı sergileyen tipler her türlü kötülüğü, toplum düzenini bozacak davranışı yapmaya müsaittir. Değil kainatta başka varlıkların yaşadığı, kendinden gayrı bir cismin varlığının ve haklarının bile bilincinde değildir.
Gelelim ikinci tipe. Bu grup insanlar yere çöp atmanın toplumun hoş karşılamayacağı, ayıp, günah bir davranış olduğunu öğrenmiş, ezberlemişlerdir. Ancak yine de yarım kalan bir şeyler vardır. Ezberletilmiş doğrulara göre çöpü atmamalarını söyler vicdan, atma kuzum günah der, komşular görürse ne derler der... Ancak beyin de at gitsin o pis ayranı kutusunu ne cebinde taşıcan şöyle kimse görmeden duvar dibine bırak yel üfürür, su götürür der. Bu grup da bence beyin ve vicdan arasındaki kordinasyonu tam işletemiyorlar. Hani siz de görmüşsünüzdür. Ellerindeki ayran kutusunu bizim genç gibi sokağın ortasına değil de duvar dibine bırakanı, ya da yollarda belediyenin çevre düzenlemesi adı altında diktipi ağaç diplerine buruşturup mendil atanı, ya da içtiği biranın şişesini plaj kumuna gömeni.
Son profil ise ikna edici çöpatandır. Attığı çöpün doğada eriyeceğini, bir plastik şişenin de gübre olabileceğine inanır, sizi de ikna etmeye çalışır. Attığı gofret kağıdındaki çikolata bulaşığındaki kalsiyumun bitki gelişiminde oynadığı önemli rollerden bahseder. Her zaman atmadığı konusunda da iknaya uğraşır, üç kağıtçının önde gidenidir. Çöpün kenarına küflü ekmek asıp bir hurdacının gelip onu yemesini bekleyecek kadar da acımasız.
Evet şu otuz küsur yıllık hayatımda elhamdülillah üç çeşit profille de bolca karşılaştım. Üç büyük örnek var aklımda karşılaştığım an tüm insanlığa olan inancımı ve ümidimi yitirdiğim.
Biri fakültenin 6. Katından, camdan aşağıya boş pet şişesini atan biyoloji bölümü son sınıf öğrencisi arkadaşımı gördüğüm gündür inancımı kıran insanlığa.
İkincisi üniversite gençlik yaz kamplarında bir doğa harikası olan kanyonları gezdiren, bize yabani yılkı atlarını gösteren, dünyanın dört bir köşesinden gelen bilim adamları ve turistlerin bu yörenin güzelliğine hayran oluşunu anlatan ve ardından boşalmış 50ye yakın pet şişeyi kanyondan aşağı dereye yuvarlayan öğretmenin halidir. Derenin, uçurumun kenarında şişelerin turistlere görünmeyeceğini, hem daha içecek çok suyumuz olduğınu, gideceğimiz derenin hoştur suyu diye kendini savunan hali...
Üçüncü yıkılışım ve gelecek günlere inancımı solduran olay ise Anadolunun tam ortasında, yaşamını toprakls kazanan, kuşaklardır toprağı işleyen bir güzel köyde gerçekleşti. Bizi ağırlamak için kurbanlat kesildi çifter çifter, göl kenarına köycek sofralar kuruldu. Yendi meşrubat, ayran içildi, çocuklar bezlendi. Ardından sıra toplanmaya gelince eteğine elini silen köy ahalisi traktörüne bindi. Ortalık, o canım göl kenarı. Ağaçların altı bebek bezleri, peçete, poşet, plastik şişe ile bezeli kaldı. Ben bir poşete dokdurmaya kalkınca biz buraya seneye bahara değin gelmeyiz o zamana kadar da onlar erir gübre olur kızım, göle de balık gelir diye beni ikna etmeye çalıştılar...
Dedim uzun olacak diye, velhasılı kelam
Nilar der ki çöpünü çöpe değil yere atanı
Yere yatırıp ayaklarını gülmekten öldüresiye gıdıklamalı. Ya da sizin aklınıza gelen başka bir çözüm...
Selametle...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

AY ÇÖREĞİ 13 Nov 2015 5:01 AM (9 years ago)




Merhaba sevgili dostlar;

Bugün epeydir denemeye niyet ettiğim bir tarifi paylaşmak isterim sizlerle. Ben ve evdekiler sonuçtan gayet memnun kaldık. 


İçine kullandığım harcı, keserken parçalanan kakaolu kekimden hazırladım :) Siz isterseniz yeni bir kek de pişirebilirsiniz.

Malzemeler:

100 gram tereyağı
1 kahve fincanı zeytinyağı
1 çay bardağı su
5 yemek kaşığı toz şeker
1 yumurta akı
1 paket instant maya
bir fiske tuz
500 gram un

İç harç:

5-6 dilim kakaolu kek
1 yemek kaşığı kakao
3 yemek kaşığı toz şeker
1 kahve fincanı kuru üzüm
1 çay bardağı irice çekilmiş ceviz içi
1 çay kaşığı tarçın
1 kahve fincanı süt

Hazırlanışı:

Hamur malzemelerini karıştırıp yoğurun. Nemli bir bez örterek 30 dk kadar dinlenmeye bırakın. İç harcı hazırlamak için kekleri ufalayın, diğer malzemeleri de ekleyerek sütle yoğurun. 

Dinlenen hamurdan mandalina büyüklüğünde bir parça koparıp unlayarak bir karış kadar açın. Ortasına iç harçtan rulo şeklinde ince bir silindir koyun. Hamurları sararak içi dolu bir rulo yapın.



Kenarlarını kıvırıp yarım ay şeklini verin.



Yağlanmış ya da yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin. Üzerine yumurta sarısını sürün ve ister badem, fındık vs serpin. Ben haşhaş tohumu serptim. Önceden 180 dereceye ısıttığınız fırında kızarana kadar pişirin.






Afiyet olsun...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

SOSYAL MEDYA 25 Oct 2015 11:32 AM (9 years ago)

Merhabalar efendim;

Takip etmek isterseniz, bana ulaşabileceğiniz sosyal medya hesaplarımı güncellemek istiyorum:

* FACEBOOK SAYFALARIM: www.facebook.com/MHZNPRNSS ve www.facebook.com/mahzunprenseshobi

* TWITTER HESABIM: https://twitter.com/nilardinho

* PINTEREST HESABIM: tr.pinterest.com/nilaracaroglu

* INSTAGRAM HESABIM: instagram.com/nilardinho

* BLOG SAYFALARIM: http://mahzunprenses.blogspot.com.tr/  ve  http://mahzunprenseshobi.blogspot.com.tr/

Selamlar, sevgiler...

NOT:

SAĞ SÜTUNDAKİ KISAYOL TUŞLARI İLE HESAPLARA ULAŞABİLİRSİNİZ
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

NE GARİP BİR MEMLEKET OLDUK BİZ 12 Sep 2015 10:36 AM (9 years ago)

Biz ne garip memleket olduk.

Son iki aydır yaşanan kalleşliğe söylenecek laf çok. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir kokuşmuşluk... Yürek ağrısı...

Ben şimdi başka bir konu hakkında yazmak istiyorum...

Hani bugün yağmur yağdı da "Bir sengine tüm Acem mülkünün feda" olduğu koskoca İstanbul'u seller aldı ya...

Elin Avrupalı'sı, Amerikalı'sı mevsimleri mevsim gibi yaşıyor azizim...

Sonbahar gelince, evinin arka bahçesindeki koyu gölgelikli ağaçların, yemyeşil yapraklarından süzülen yağmur damlalarını seyrediyor.

Elinde bir fincan böğürtlen çayı. O böğürtleni de ailecek yaptığı bisikletli pazar gezisinde, sepetini alıp evine giden yol üstünden topluyor.

Evinin yolu üstünde kendiliğinden yetişmiş, "bilmemne büyükşehir" belediyesince peyzaj mimarisi adı altında yabanıl hayatın içine eden yöntemlerle sökülmemiş böğürtlen çalıları, "nut" ağaççıkları dolu. Topluyor, reçelini yapıyor bolca.

Şıpırdayan yağmur damlalarının sesiyle huzurla kuruluyor koltuğuna rengarenk yünlerle örüyor işte bir şeyler, sonbahar geldi ya.

Bizde ne huzur, ne romantizm ne de gelen mevsimin güzelliklerini yaşamak kaldı en basitinden...

Bir yağmur yağdı mı trafik, karmaşa... Ortalık taşan kanalizasyonlardan gelen afedersiniz şey kokusuyla doluyor. Anladınız işte üç harfli...

İşten dönen, trafikte bezmiş insanlar yorgun, dalgın, bıkmış Dinlenecek de keyfi gelecek de romantizm yaşansın...

Bir başkası kan ağlarken gülemiyor insan, memleket vatan haini ve ona uyan hain-oğlu hainlerle dolu. Gencecik insanlar ölüyor, her yürekte kan...

İşte bize düşen de bu ülkece... En basit mutluluklar, huzur, güzellikleri hissetmek çok bize...

Velhasıl-ı kelam hepimiz şahidiz, hepimiz şehit...

Nilar Acaroğlu GÖK
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

MİDYE DOLMA NEDİR, NASIL YAPILIR ? 5 Sep 2015 11:09 AM (9 years ago)



Merhabalar sevgili dostlar; 

Yaz tatili anılarımı sizlere yazmadan evvel bir deniz kokan tarifle "merhaba" diyeyim dedim...

Yemeyi çok sevdiğim ancak daha önce hiç denemediğim bir tarif "Midye dolma"...

Her reçetesinden çok memnun kaldığım rahmetli Erkan Acurol'un tarifini uyguladım.



Ben midyeleri taze olarak Metro Gross marketten aldım. Ege bölgesinden toplanan midyeleri satıyorlar.

Şimdi size aşağıda midye konusunda önemli hususları aktarmak isterim:

1 - Öncelikle midye konusunda fizyolojik bir bilgi aktarmalıyım. Bu deniz canlıları su içinde kayalık, iskele vs gibi deniz içinde yer alan beton kısımlar gibi yüzeylere tutunarak yaşarlar. Yaşamları boyunca yer değiştirmezler. Suyu kabuklarını açarak içlerine alırlar ve içindeki mineral vs yi süzerler. Yer değiştirmedikleri ve suyun içeriğini tamamen süzdüklerini düşünerek; temiz, kanalizasyon akıntısı olmayan, şehirleşmeden uzak, hastane, fabrika vs akıntılarının olmadığı bölgelerden toplanmış olmalıdır. Yoksa deniz suyunda yer alan ağır metal, çeşitli kimyasalları hapsederler.

2 - Taze, canlı ve güvenilir midyelerin kabuklarındaki kir ve diğer canlılara ait kalıntıları akan soğuk suyun altında bir bulaşık teli ile ovarak temizleyin.

3 -2 litre suya 1 çay kaşığı tuz olacak şekilde tuzlu su hazırlayın. Midyeleri bu su içine alın. Midyeler bir süre sonra kabuklarını açıp kapamaya ve hava kabarcıkları çıkarmaya başlayacaktır. Bu sayede temiz tuzlu su solungaçlarından içeri geçerek midyenin içini de temizler. Yaklaşık 2 saat beklesin.

4 - Midyelerin kaynar su içine alın ve kabuklarını açanları dışarı çıkarın. Kenarlarındaki bıyıkları temizleyerek bir süzgeçte bekletin.

Malzemeler:

30 adet ayıklanmış midye
1 su bardağı pirinç
1 adet kuru soğan
1 yemek kaşığı dolmalık fıstık
1 yemek kaşığı kuş üzümü
1 er çay kaşığı baharatlar (tuz, karabiber, tarçın, şeker, dolma baharı,)
1 çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:

İnce kıyılmış soğanlar ve dolmalık fıstık zeytinyağında pembeleşene kadar kavrulur. Üzerine yıkanan pirinçler ve kuş üzümleri ilave edilir. Kavrulmaya devam edilir. 1 çay bardağı sıcak su ve baharatlar eklenerek ağzı kapalı olarak suyunu çekene kadar demlendirilir. Ocaktan alınarak bir kenarda soğumaya bırakılır.

Pilav soğuyunca kabukları açılmış temizlenmiş, ayıklanmış midyelerin içine doldurulur. Genişçe bir tencereye sıralanır. Üzerine 1 çay bardağı sıcak su biraz zeytinyağı ve yarım limon sıkılır. Suyunu çekene kadar ağzı kapalı olarak pişirilir. Soğuyunca limon ile servis edilir.


Afiyet olsun.




Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

ASMA YAPRAĞI TUZLAMASI 13 Jun 2015 11:40 AM (9 years ago)




Merhaba sevgili dostlar;

Mayıs ortasından Haziran ortasına kadar taze asma yaprakları pazarlarda boy göstermeye başlıyor. Taze asma yaprağı sarmasının lezzeti bir başka oluyor. 

Hazır mevsimi devam ederken ben kendi yaptığım asma yaprağı tuzlaması tarifimi sizlerle paylaşmak istedim.

Bin bir çeşit yöntem vardır ya bu da benim yöntemim :)


Öncelikle pazardan aldığınız ya da şanslıysanız kendi elinizle topladığınız yaprakları tek tek aralarında börtü böcek vs kontrolü yaparak genişçe bir tencereye üst üste dizin. Bir kaç öbekte bir 1 yemek kaşığı iri tuz atın.

Bir yandan da bolca kaynar su hazırlayın.



Tencereye aralara tuz atarak sıraladığınız yaprakların üzerine yaprakları geçecek kadar kaynar su ekleyin. Tencerenin kapağını kapatarak su ılınana kadar bekletin. 

Yaprakları tencereden alıp bir kevgirde iyice suyu süzülene kadar bekletin. Yaklaşık 4-5 saat.


Suyu iyicaesüzülen yaprakları 10 ar tane üst üste koyup katlayarak bir geniş/derin kavanoza bastıra bastıra dizin. Aralara ara ara iri tuz serpin. Sıkıca dolunca ağzını iyice örterek buzdolabında saklayın. Kullanacağınız zaman kullanacağınız miktarı alıp kalanı yine buzdolabında saklayabilirsiniz.

Afiyetle tüketin...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

NARENCİYE SİRKESİ 4. ve SON YAZI 15 May 2015 3:09 AM (9 years ago)



Merhaba sevgili dostlar;

Sirkemizde son aşamaya geldik. Mayaladık, beklettik, tuzladık ve süzdük.

İri tuz ilave edilmiş halde temiz bir kavanoz içinde yaklaşık 40 gün bekleyen sirkemizi çift kat tülbentten süzerek sirke yapımı işlemini sonlandırıyoruz.

Ben yarısını cam şişede buzdolabında sakladım. Bunu şifa niyetine içeceğim ya da salataya kullanırım. Yarısını da fıs fıslı bir plastik şişeye aldım temizlik işleri için.

Buyurun bakalım siz de deneyin...

Selamlar, sevgiler
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

ÇOK EKONOMİK... GÜVEÇTE HİNDİ 27 Apr 2015 10:42 AM (10 years ago)



Merhaba sevgili arkadaşlar;

Hem ekonomik, hem besleyici, hem sağlıklı, hem pratik, hem de lezzetli yemekler pişirmek; üstelik de bunu her gün yapmak başlı başına bir dert. Tüm kadınların ortak derdi. Şapkadan tavşan çıkarmak  belki bir "tık" daha kolay :)

Tavuklar tavukluktan çıkalı mutfağımıza pek girmez oldu. Beyaz eti özleyince hindi alır olduk.

Güveç tenceresinde hindi kapama ise çok lezzetli, ekonomik, besleyici, pratik, sağlıklı. :)

Malzemeler:

1 adet kuru soğan
4-5 diş sarımsak
2 adet sivri biber
1 adet kırmızı biber
1 çay bardağı ev yapımı domates konservesi
Yarım çay bardağı zeytinyağı

Yapılışı:

Kuru soğanları küp küp doğrayarak zeytinyağında çevirin. Sarımsak, doğranmış yeşil ve kırmızı biberleri de ekleyin. Domatesi de ilave edin. Tuzunu karabiberini dilerseniz kekik ve kimyonunu damak zevkinize göre ayarlayın. Hindi boyun etlerini sebzelerin üzerine dizin. 1 çay bardağı su ekleyerek tencerenin ağzı kapalı olarak kısık ateşte etler yumuşayarak pişene kadar tutun.

Afiyet olsun.
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

NARENCİYE SİRKESİ ETAP 3 20 Apr 2015 10:39 AM (10 years ago)



Selamlar sevgili dostlar;

Narenciye sirkemizin 3. aşamasını nihayet kaleme alıyorum. Sağlık sebepleriyle yazma işi sarktı bu sefer. Umarım bana güvenip de başlayanları yaya bırakmadım. Mahcup olurum doğrusu...

Neyse "Sağlık olsun" deyip anlatıma geçeyim :)

Kısaca özetliyeyim en başından. Temiz 5 litrelik bir cam kavanoza limon, portakal, mandalina kabuklarımızı, üzerini örtecek kadar suyu, bir avuç nohut, bir avuç bulgur, 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 çay bardağı sirke koyuyoruz. 15 20 gün boyunca tülbent bağlı bir şekilde her gün tahta kaşıkla karıştırarak olgunlaşmasını bekliyoruz. 

Detayları şurada...




Kabuklar iyice dibe çöküp, koku keskinleşene kadar karıştırma işlemine devam ettik. 

İkinci bölümü burada daha detaylı anlattım, bakabilirsiniz.




Evet... 3. aşama olarak Kabukları, bulgur,nohut vsyi süzüyoruz.

Yine temiz bir cam kavanoza ince bir tülbentten tüm kabuk vsyi süzüyoruz. İçine 2 yemek kaşığı irice tuz atıp karıştırıp yaklaşık 40 gün kuytu ve serin bir yerde ağzı sımsıkı kapalı bekletiyoruz.

Ben Mayıs'ın ilk haftasına kadar tutmayı planlıyorum. Dibinde biriken tortu gittikçe belirginleşiyor ve üst kısmı berraklaşıp şeffaflaşıyor gün gün.




4. ve son aşamada görüşmek üzere...

Hoşçakalın...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

NARENCİYE SİRKESİ 2. AŞAMA 2 Apr 2015 8:19 AM (10 years ago)


Selamlar sevgili dostlar.

Evde kendi sirkemizi yapmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk bölüm için burayı okuyabilirsiniz.

İlk bölümde bahsettiğim gibi sirkeyi oluşturacak malzemeleri kavanozumuza koyduktan sonra iki hafta boyunca hergün tahta bir kaşıkla malzemeleri karıştırdım.

İlk hafta su bulanıklaştı ve narenciye kokusu keskinleşti. İkinci hafta yavaş yavaş kabuklar dibe çökmeye başladı, su bulanık ve tortulu bir hal aldı. Üst yüzeyde beyaz kaymak tabakası oluştu ve koku keskin ve ekşimsi oldu.

Ben bu hafta sonu yani 3. hafta bitince süzme aşamasına geçmeyi planlıyorum. Zamanı gelince sizinle de paylaşacağım.

Şimdilik bendeki havadisler bu kadar.

Selamlar efem...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

ŞİFASI BOL KIŞ LİMONATASI... ZENCEFİLLİ LİMONATA 24 Mar 2015 4:20 AM (10 years ago)



Merhaba sevgili dostlar;

Bizim evde limon çok tüketiliyor. Haftada 1-2 kg arası. Çoğunlukla da az şekerli limonata şeklinde.
Yaz sıcaklarında şöyle buzz gibi bir limonata gibisi yok herhalde.

Kış için bu lezzeti bir şifa kaynağına dönüştürmek iyi oluyor. zira limon zaten başlı başına bir eczane :)

İşte bu şifalı limonatamızın tarifi şöyle efendim :)

Malzemeler:

1 kg limon
1 küçük kök zencefil
1/2 kahve fincanı şeker (biz çok az şekerli içiyoruz. siz kendi damak zevkinize göre ayarlayabilirsiniz.)

Yapılışı:

Limonlarınızı bol suyla iyice yıkayın. İnce bir rende ile tüm limonların kabuklarını beyazını çıkarmadan bir tencereye rendeleyin. Daha sonra kök zencefilin kabuğunu soyarak minik minik doğrayalım, arzu edilirse zencefil de rendelenebilir. Şekerini de ilave ettikten sonra yarım litre su ilavesiyle limonatanın şerbet kısmını kaynamaya bırakıyoruz.

Limonların suyunu bir güzel sıkıp bir sürahiye alalım. Kaynayıp soğutulan şerbeti de ilave ederek, buzdolabında dinlenmeye bırakalım. 6 saat sonra afiyetle içebilirsiniz.

Afiyet şeker olsun.
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

BENİMLE SİRKE YAPAR MISINIZ? 21 Mar 2015 9:17 AM (10 years ago)


Merhaba sevgili dostlar;

Bu hafta sonu epeydir niyetlendiğim bir yazıyı yazmak istedim. Beraber narenciye sirkesi yapalım konumuz :) Daha önce ufak çaplı denemelerim oldu ancak yazıp fotoğraflamadım hiç. Şimdi fotoğrafladım ve aşamalarını sizinle paylaşayım diyorum. Hatta belki benimle sirke yapmaya niyetlenip başlayanlar da olur diye düşündüm.





Malzemelerimiz çok basit.

Öncelikle geniş hacimli cam bir kavanoz. Ben 5 litre kullandım. Sıktığınız, soyduğunuz limon, portakal, mandalina kabuklarını atmayın. Tabii önce iyice yıkanmış olmalı. Bunları kavanozumuza koyuyoruz. İçine bir avuç nohut, bir avuç bulgur, 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 çay bardağı sirke koyuyoruz. Üzerine de aldığı kadar temiz içme suyu.

Sonra kavanozumuzun ağzını bir tülbentle örtüp bağlıyoruz ki hava alsın, fermente olsun ama şaraplaşmasın diye.

Yaklaşık 15 gün boyunca tahta bir kaşıkla her gün şöyle bir karıştırıyoruz.




Şimdilik ben her gün karıştırma aşamasındayım.

Sonra kavanozumuzu ışık almayan serin ve loş bir yere koyuyoruz. Ben etrafına kalınca bir bez örttüm ve mutfak tezgahımın üstüne koydum, baş köşeye :)

Zamanı geldikçe size diğer adımları da yazacağım.

Selamlar, sevgiler...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

ANA OĞUL TATİLDEYİZ...KREM ŞANTİLİ KURABİYELER 1 Feb 2015 8:49 AM (10 years ago)



Merhabalar sevgili dostlar,

Okullar ara tatile girince ana babalar da ister istemez bir tatil havasına giriyor.

Çalışan anneler için pek bir değişiklik yok sanırım. Zaten tüm gün işteler.

Ev hanımı olan evde oturan annelere sormalı asıl cümbüşü :)

Benim gibi evinden çalışan, doğan görünümlü şahin misali, ev hanımı görünümlü çalışan anneler için ise bu on beş gün ideal bir kafa sıyırma süreci... Evde minik bir adam var, sürekli ilgi, oyun, birlikte vakit geçirmek istiyor. Eh anne de özledi onunla tüm gün olmayı. Gel görelim ki işler tatile girmiyor :)

Böyle beraber geçirilen, tadına doyulmayan amma illa da sonu bağırış çağırışla biten günlerin en ideal yatıştırıcısı ise ılık bir süt yanında yenilen kurabiye...

Geçtiğimiz gün oğul böceğimle beraber yaptığımız kurabiyeyi sizlerle de paylaşalım...

KREM ŞANTİLİ SADE KURABİYE

Malzemeler:

2 paket sade krem şanti 
1 su bardağı zeytinyağı
2 su bardağı tam buğday unu
1/2 su bardağı damla çikolata


KREM ŞANTİLİ KAKAOLU KURABİYE

Malzemeler:

2 paket kakaolu krem şanti 
1 su bardağı zeytinyağı
2 su bardağı tam buğday unu
1 su bardağı iri çekilmiş ceviz içi

Yapılışı: (Sade ve Kakaolu aynı yöntemle yapılıyor)

Krem şantileri derin bir karıştırma kabına alın. Zeytinyağını ekleyerek çırpma teli ile çırpın. Unu ekleyin. Hamur kıvamını bulana kadar yoğurun. Ceviz / damla çikolataları ekleyerek biraz daha yoğurun. Hamuru 30 dk kadar nemli bez örterek buzdolabında dinlendirin. Süre sonunda hamurdan ceviz iriliğinde parçalar koparıp yuvarlayın, üzerine hafifçe çatalla bastırarak şekil verin. Yağlanmış tepsiye aralıklı dizin. Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 20 dk pişirin.

Afiyet olsun.


Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

KÖFTELİ BUĞDAYLI / YULAFLI ÇORBA 22 Jan 2015 9:13 AM (10 years ago)


Merhaba dostlar;

Havalar her ne kadar bahar tadında geçiyor olsa da kış mevsimi hastalık mevsimi, şifa niyetine yaptığımız çorba tarifim bu sefer tüm hastalar için gelsin. :))

Aslında ben bu çorbayı yaz-kış, hasta-sağlıklı çok severek yapıyor ve içiyorum (z). Hatta her daim buzluğumda köftelerinden bulunur. Sahi bu zamana kadar neden yazmamışım tarifini bilemedim. Şimdi yazayım da telafi edeyim bari.... :)

Malzemeler:

80 gr kıyma
1 su bardağı haşlanmış nohut
1 kase yoğurt
1 çay bardağı buğday veya yulaf
2 tatlı kaşığı un
1 yumurta
tereyağı
tuz, karabiber, nane, pulbiber

Yapılışı:

Buğdayı veya yulafı yıkayıp bir tencereye alın. Üzerini 3 parmak geçecek şekilde kaynar su ekleyip haşlayın. Buğday (yulaf) haşlanınca, haşlanmış nohutu ekleyin. Bir yandan kıymayı tuz ve karabiberle yoğurup misket kadar köfteler yapın. Ayrı bir tavada 1 yemek kaşığı yağ ile köfteleri hafif öldürün.

Hazırladığınız köfteleri buğday ve nohutlu karışıma ekleyin. Su miktarını kaynar su ile ayarlayın. Terbiyesi için yoğurdu ve yumurtayı derince bir kasede çırpın. Ardından unu ekleyin. Önce bir bardak soğuk su döküp karıştırın. Sonra sıcak su ekleyin ve karıştırın. Ardından bu terbiyeyi sürekli karıştırarak çorbaya ekleyin. Kaynayana kadar karıştırın.

Sosu için, tavada eritilen tereyağının içine nane, tuz, pulbiberi ekleyin. Çorbanın üzerine gezdirerek servis edin.

Afiyet olsun.... 
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

BİR ZAMANLAR İZMİR SOKAKLARINDA NELER SATILIRDI NELER...İZMİR TATLISI ŞAMBALİ... 17 Jan 2015 9:28 AM (10 years ago)




Küçükken İzmir sokaklarında camekanlı arabalarda satılırdı şambali. Tüm İzmirliler bilir bu tatlıyı. Adı neden böyledir ya da başka bir adı var da bizler söyleye söyleye mi bu hale getirdik bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var ki o da çok lezzetli olduğu...

İstanbul' da sokaktan hiç bir şey almamaya çalışıyorum ben. Hele açıkta satılan şeylerin ne koşullarda hazırlandığını çok iyi biliyorum sektörde olduğum için. Size de hiç mi hiç tavsiye etmem. Hatta mümkünse eviniz dışında yememeye özen gösterin diyeceğim bana gülmeyeceğinizi bilsem...

Ama ben bu büyük kuralı bozdum bir kaç ay önce :-) Çandarlı tatilinde. Orada arabasıyla şambali satan bir amca var. Severim kendisini çok. Sadece orada alıveriyorum canım işte sokaktan...

Durun size anlatayım hikayesini...

Bir zamanlar ben de yaptığım incik boncuğu satmaya çalışmıştım Çandarlı sokaklarında yaz boyu. Daha tezgahlar yoktu ve henüz belediye izin vermiyordu sokak boyunca satış yapmaya. Sadece Deniz Cafe'nin önünde satabiliyorduk birşeyler. İşte o günlerde sokakta 4 satıcı vardı. Ben, kardeşim, şambalici amca ve hala kaynamııııışş süt darı diye bütün Çandarlı sokaklarını dolaşan mısırcı amca. 

Küçük bir lise öğrencisiydim o zamanlar. Neyse her gece selamlardık birbirimizi. Bir de yaşlı mı yaşlı Kemal Amca vardı. Evi hemen orada olduğu için akşam yemeğinden sonra sandalyesini alır, ağır aheste adımlarla yanımıza gelirdi.

İlk geldiği gün şöyle bir bakmıştı bize. Bir tarafta muhtarın kahvesinden tanıdığı ve harıl harıl satış yapan mısırcı ve şambalici diğer tarafta henüz bir şey satamamış "mahzun prenses" ve kız kardeşi... Dediklerini aynen onun ağzından yazıyorum "Aaaa durun kızlar ne boynunuzu büküvereyonuz hemencecik. Daa alıveren çıkar. Hadi gari şefteniz de benden".İşte güzel bir dostluğun "şeftesi de" atılmıştı böylece. Sonradan mısırcı amca ve şambalici de katıldı bize. Hep birlikte her gece çok eğleniyorduk. İki genç kız ve 3 yaşlı ton ton amca... 

O parayı hala saklıyorum cüzdanımda. O günden sonra satışlar açıldı. Gerçi laf aramızda Kemal Amca zorla yakışıklı mı yakışıklı bir kasaba delikanlısı torununu mecbur etmişti bizden her hafta bir şeyler almaya...

O seneden sonra bir daha satış yapmadım ama yazlığa her gidişimde mutlaka ziyaret ettim Kemal, mısırcı ve şambalici amcayı... Sonra bir sene göremedim Kemal Amca'yı. Pazarda yakışıklı mı yakışıklı bir kasaba delikanlısı olan torununa rastladım ve sordum dedesini. Dedemi dedi Ocak ayında kaybettik....

Çok üzüldüm....Bir dostum gitti....

Her Ocak ayında yapıyorum bu tatlıyı, Kemal Amca ile geçirdiğim esintili Çandarlı günlerinin anısına... Allah rahmet eylesin.... (Şambalici amcanın anlatımıyla anneannemin klasik tarifini birleştirdim.)

İşte aşağıda o güzel günlerden kalma tatlı mı tatlı anılarla dolu bir tarif...

ŞAMBALİ (İZMİR TATLISI)

Malzemeler:

- 2,5 su bardağı irmik
- 1 su bardağı toz şeker
- 1 su bardağı yoğurt
- 1 paket vanilya
- 1 paket kabartma tozu
- 1 avuç soyulmuş yer fıstığı

Şerbet

- 3 su bardağı şeker
- 3,5 su bardağı su
- 1/4 limon suyu

Hamur yoğurma kabına; yoğurt, şeker, vanilin ve kabartma tozunu ekleyip bir güzel çırpın.  İrmiği de ekleyip kıvamlı hamur haline gelene kadar karıştırma işlemine devam edin. Fırın tepsisini yağlayıp altına biraz mısır unu serpin. Hazırladığınız kek hamuru gibi olan kıvamlı şambali hamurunu  üzerine yayıp, üstünü düzgünleştirin. Hamurun üstüne soyulmuş yer fıstığı sıralayın. Önceden ısıtılmış 190 derecelik fırında altı ve üstün pembeleşene kadar pişirin. Fırından çıkarır çıkarmaz sıcakken önceden hazırlayıp ( Şerbet: Şeker, su ve limon suyunu 10 dk kaynatıp, ateşten alarak soğumaya bırakın. ) soğumaya bıraktığınız şerbeti dökün. Pişen tatlıyı sönmüş fırının içinde biraz bekletip şerbetini iyice çekmesini sağlayın. 

Afiyet olsun tatlı günlerin anısına...

------------------------------------------------------------------------------------
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

KISA GÜNÜN KAR TATİLİ.... 7 Jan 2015 7:58 AM (10 years ago)



Kar tatili bizde böyle geçiyor işte... 

Cicili bicili artık kumaşlardan mutfak havluları diktim ve dumanı tüten cevizli, kuş üzümlü kurabiyeler yaptım. 

Çok kitap okudum, oğlumla bol bol oyun hamuru oynadım :))

Siz neler yaptınız?

Sevgiler...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

KEFİR NASIL MAYALANIR? 12 Dec 2014 3:58 AM (10 years ago)






Selamlar sevgili dostlar;

Vallahi hafta sonu mutfağım mandıra gibi çalışıyor desem yalan olmaz. Silivri'den gelen süt önce kaynıyor fokur fokur. Bir kısmı oğlana içmelik diye ayrılıyor. Bir kısmı ile yoğurt mayalıyorum. Bazı haftalar lor yapıyorum. Bir ara peynir de yapıyordum ya bu sene yapmadım.

Şimdilerde her hafta bir litre kadar "kefir" de mayalıyorum kendime kadar. 

Aslında kefirle tanışmam pek hoş olmamıştı. Bundan tam on sene önce bir gıda fuarına katılmıştım çalıştığım firma adına. O fuarda ortaokul yıllarımdan, annemin de öğrencisi olan çok sevdiğim bir ablayla karşılaştım. Şimdi kendisi çok bilinen bir gıda firmasında genel müdür yardımcısıdır. Her neyse, o zamanlar yine çok bilinen bir firmanın üretim müdürüydü, onlar da fuara katılmıştı ve beraber hem sohbet edip, hem de stantları dolaşıyorduk. 

O zamanlar hazır kefir pek bilinmiyor ve market raflarında yeni yeni yer buluyordu. Şimdilerde gayet aşina olduğumuz bir kefir üretici firmanın standına geldiğimizde stant görevlisi yanımdaki ablama "Cildiniz çok sivilceli, bol bol kefir için, çok iyi gelir" deyiverdi pat diye. Firmanın sahibi o sırada ablayı tanıdı ve hürmetle selamlaşınca, epey mahcup oldu hem o abla hem de amirince azarlanan görevli. Ben de onun adına epey utanmıştım... Bir süre ne zaman kefir görsem o olay aklıma geldi ve alıp da tadına bakmadım...

Sonra piyasaya çeşit çeşit kefir çıktı. Aromalıları falan. Oğluma hamileyken bir tane aldım böğürtlenlimiydi ne, hiç hoşuma gitmedi. Almadım da içmedim de bir daha...

Dikkat ediyor musunuz bilmem ama kıyafetler, ayakkabılar gibi, yiyecekler, evde bu yiyecekleri yapma furyası var kadınlar arasında, moda akımı gibi :)

Son günlerin gözdesi de evde kefir mayalamak.Bir denemek istedim ben de. Özellikle de son zamanlarda süt içmek bana rahatsızlık verince.

Ancak kefir mayalamak için öncelikle olgunlaşmış kefir tanelerine ihtiyacınız var. Bunu sürekli kefir mayalayanlardan alabilirsiniz. Sonra bundan kendi mayanızı üretebilirsiniz. Çevremde olmadığı için ben başka alternatifler ararken Gıda Mühendisi, arkadaşım, Makarnacı Tuğbanın ürünleri arasında aşağıdaki hazır mayayı gördüm. 




Satın aldım ve haftalardır kendi kefirimi mayalıyorum. Bayıla bayıla da içiyorum. Kefirsiz geçen günlerime de aklıma geldikçe oturup ağlıyorum :P

Uygulama çok basit aslında. Önce mayayı aktif hale getirmek gerek. Ilık süt içinde yaklaşık on saat oda ısısında bekletmek kafi. Daha sonra cam bir kavanoz içine bir litre ılık süt ve aktif maya ekleniyor. Oda ısısında kabaca yirmi saat mayalanmaya bırakılıyor. 4-5 saatte bir karıştırmak gerek.


Süre sonunda zaten o kefirin kokusu ve kıvamını hissediyorsunuz. Kavanozdaki kefiri plastik bir süzgeçten bir sürahiye süzün. Kavanozu bir gece buzdolabında dinlendirin ve soğuk tüketin kefiri.



Süzgecin üzerinde minik karnabahar tanelerine benzer tanecikleri göreceksiniz. Her mayalama sonunda tanecikler hem sayıca artacak, hem de irilik olarak büyüyecek.


 Süzgeçte toplanan kefir taneciklerini bir sonraki mayalama için bir minik cam kaba alın. Üzerine yarım çay bardağı yeni mayalanan kefirden ve yarım çay bardağı ılık süt koyarak buzdolabında saklayın. Mayayı bu şekilde bir hafta saklayabilirsiniz.



Afiyet, şifa olsun...

Selamlar
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

MOBİLYALARDAKİ SICAK LEKELERİNE PRATİK ÇÖZÜM 25 Nov 2014 1:25 AM (10 years ago)


Merhaba sevgili dostlar;

Ev eşyası dediğin insana hizmet etmeli, insandan hizmet beklememeli...

5 yıl bitti evleneli...

Mütevazı, şirin bir evim var. Eşimle evimizi kurup eşya alırken gayet makul seçimler yaptık, abartmadık.

Ekonomik, birden çok amaca hizmet edecek, temizliği bakımı kolay, çoluk çocuğa da karışınca bize problem çıkarmayacak şeyleri tercih ettik.

Gel gelelim ki kullanmaya başladıkça "eğer bir daha ev düzersem şunu şunu almam..." diye listeler hazırladım.

Daha az ve daha öz eşya olacak prensibim.

Aslında hiç halım olmasın, kilim sereyim; perdelerim basmadan olsun, kendim dikeyim, süs, püs eşyası olmasın, mobilyalarımı eşim kendi tezgahında yapsın isterim...

İşte gelelim konu başlığımızın yaşandığı güne.

Günlerden bir gün annemiz elinde çok da sıcak olmayan, ılınmış bir demlik ile salona gelir. Evin küçük oğlu anne kakam var diye feryadı basınca, nihale mihale bulmaya fırsatı kalmadan nasılsa ılık diye demliği mobilyaya bırakıverir annemiz. Olan her şey bu beş dakikada vuku bulur.

Tuvalet faslından sonra salona gelen kahramanımız mobilya üzerinde bu bembeyaz lekeleri görür...

İşte aynen böyle oldu olay. Bu beyaz leke nasıl yok olur diye epey araştırdım. Leke üzerine kolonya döküp yakarak çıkıyormuş ama bana çok güvenilir gelmedi.

Ben de önce lekenin fiziksel olarak neden oluştuğunu araştırdım. Ağaç mobilyalarda, odunsu doku rendelenip sonra vernikleniyormuş. Yüksek ısılar sonunda bu verniğin altındaki odunsu dokuda nemlenme ve şişme olup, neticesinde vernikli yüzey odunsu yüzeyden ayrılıyormuş. Bu da beyaz bir görüntü veriyormuş.

Dokularda şişme yapan suyu bir şekilde buharlaştırırsam ayrılma kaybolur ve leke de silinir diye bir mantık yürüttüm. Kolonya döküp yakma da suyu buharlaştırıyordu zaar.

Daha tehlikesiz ve pratik bir çözüm olarak saç kurutma makinesi ile lekeyi ısıttım. Yaklaşık 15 dakika tuttum, beş dakika ara verdim. Aynı şekilde üç uygulama yaptım. Şekilde görebilirsiniz.

Olayın üzerinden haftalar geçti ve leke şu an tamamen kayboldu. Aynı uygulamayı kolonya vs dökülünce de yapabilirsiniz, etkili oluyor...


Aklınızda bulunsun...
Mahzun bir Prensesin günlügünden...

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?