
Ajax altyapı kelimesini duyduğumuzda aklımıza gelen ilk kulüplerden biri. Ajax sadece oyuncu yetiştirme konusunda değil oyuncu tarama-keşfetme yönünden de ileride olan bir kulüp. Bu sistemi artık kulübün temellerine oturttukları için başarılı olmamaları için de bir sebep yok.
Ajax genç oyuncularını yetiştirirken bir yandan da pilot takım sistemini kullanıyor. Bu sisteme göre anlaşma imzaladığı takımların yetenekli genç futbolcularını bünyesine katarken oynaması gereken yaşa ulaşmış futbolcularını bu takımlara göndererek hem forma giymesini sağlıyor hem de gönderildiği kulüp gelecek vaadeden futbolcularla çalışmış oluyor. Ülkemizde Galatasaray'ın Beylerbeyi'ni satın alarak yapmak istediği hamle de bu amaçları taşıyordu fakat bazı yaşanan olumsuz durumlar neticesinde bu önemli proje sona erdi.
Biz Ajax'a geri dönelim. Ajax'ın pilot takım anlaşması yaptığı kulüplerden biri de Germinal Beerschot'du. Geçmiş zaman kullanmamın sebebi bu anlaşmanın halen uygulandığına dair bir emarenin olmaması. Biraz geçmişe dönüp Germinal-Ajax ilişkisini incelediğimde ilginç sonuçlarla karşılaştığımı söyleyebilirim. Şimdi bu işbirliğinin verdiği meyveler hakkında bilgiler verelim.
Germinal alt yapısında parlayan Toby Alderweireld, Jan Vertonghen ve Thomas Vermaelen as takımda forma giymeden Ajax'a transfer olur. Şimdi geldikleri nokta ortada. 3 oyuncu da Belçika milli takımının değişmez isimleri haline gelmiş durumda. Ajax da 18 yaşındayken transfer ettiği Aaron Mokoena'yı Germinal'e gönderir 2000 yılında. Burada gösterdiği performansla önce Genk sonrasında Blackburn Rovers formasını giyer Mokoena. Germinal alt yapısında sivrilen Moussa Dembele ise Willem II'ye transfer olur. Dembele'nin de bu yaz Fulham'a imza attığını belirtelim.
Ajax'ın bu hamleleri tüm hızıyla devam edecektir. Darısı bizim takımlarımızın başına diyelim. İlk aşamada olumsuz sonuçlar alınmış olabilir. Fakat korkmadan, sabır göstererek bu sistemi denemeli kulüplerimiz. Futbolu bırakan tecrübeli futbolcularımızın, yetenekli antrenörlerimizin de sürece dahil olmasıyla önemli başarılar elde edebileceğimizi düşünüyorum.


Euro 2012 eleme gruplarının kuraları çekildiğinde ilk söylediğimiz şey, Almanya'nın liderlik için en büyük favori olduğu, ikincilik için de Türkiye, Belçika ve Avusturya'nın mücadele edeceğiydi. Yine de ikincilik için en büyük rakibimiz olarak içten içe Belçika'yı görüyoruz. Bunda Belçika ile 2010 Dünya Kupası eleme grubunda yine aynı grupta yer almamız ve iki karşılaşmada da mağlup edememiz önemli bir yer tutuyor şüphesiz. Her ne kadar günümüzde büyük turnuvalarda Belçika'yı göremesek de başarılı bir futbol tarihine sahipler.
1982'den başlayarak 2002 yılına kadar 6 Dünya Kupası'nada katılma başarısı gösteren Belçika 2002'den sonra düşüş dönemine girdi. Bu da onları yeni bir yapılanmaya gitmeye zorladı. Aime Anthuenis, Rene Vandereycken ve Dick Advocaat sırasıyla teknik adamlık görevini üstlense de hiçbiriyle istikrar sağlanamadı. K.V. Kortrijk takımını 14. sıradan alıp normal sezonu Standard Liege'in üzerinde 5. sırada bitirmesini sağlayan Georges Leekens bu başarısıyla federasyonu etkilemiş olacak ki takımın başına onu getirdiler. Şimdi de bu başarısını milli takımda da göstermek için mücadele ediyor.
Leekens'in elinde yeni bir yapılanmaya gidebileceği, genç ve yetenekli futbolcular bulunuyor. Almanya ve Türkiye maçları için açıkladığı kadroda 25 yaşının üzerindeki futbolcu sayısı yanlızca 5. Takım tecrübesiz olabilir fakat bir o kadar da dinamik ve güçlü fiziğe sahipler. Kazakistan karşısında ikinci yarı dökülen milli takımımız salı gecesi karşısında dirençli bir takım bulacak. Kazakistan maçında duran top hastalığımızın iyileşmediğini birkez daha gördük. Belçika'da ise bu hastalığımızı çok iyi değerlendirecek uzun boylu birçok oyuncu mevcut. Lukaku (1.91 m), Fellaini (1.94 m), Van Buyten (1.96 m), Kompany (1.93 m) bunlardan bazıları. Dirençli savunma ve orta saha oyuncuları rakibin her an pozisyon üretebilecek önemli oyuncularına baskı ve gerekirse faul yaparak durdurma yoluna gidiyor. Almanya karşısında en çok faul yaptıkları futbolcunun Mesut Özil olması da bunun kanıtı. Dembele ve Hazard gibi topla hızlı çıkabilen oyuncularıyla kontra atağı çok iyi uygulayabilen, etkili bir takım Belçika.
Bu kadar etkili bir takıma sahip olmalarının en önemli sebeplerinden biri de futbolcu devşirme konusundaki başarılarında saklı. Kadrolarında yer alan Lukaku, Vanden Borre ve Benteke Kongo, Dembele ise Mali kökenli. Bu gibi yetenekli futbolcular kulüplerinde yedek kalmıyor, düzenli olarak forma giyiyor. Örneğin 1990 doğumlu Benteke'yi yedek oturmaması için Mechelen'e gönderdi Standard Liege. Lukaku keza Anderlecht'e sürekli oynuyor. Bu yüzden böyle oyuncuları hem kulüpleri hem de uzun vaadede milli takımları kazanmış oluyor. Belçika liginde yer alan takımlar Avrupa ölçeğinde başarılar elde edemiyor fakat Belçika'da göze batan gençleri toplayan Hollanda takımları- özellikle Ajax- bu oyuncuları iyi bonservis ücretleriyle Premier Lig gibi önemli futbol arenalarına gönderiyor. Belki bir gün alıcı takımlar oyuncuları pişiren Hollanda'ya değil de bu futbolcuların asıl kaynağına yani Belçika'ya yönelir. Belçika'da kalan genç oyuncular ise formasını giydiği takımlarda forma şansı bulabiliyor. Yıldız oyuncu azlığı nedeniyle yetenekli gençlerin pişebileceği bir ortama sahip Jupiler Pro League. Bu yüzden ileride Hollanda aktarmalı değil, doğrudan büyük liglere oyuncu ihracatına başlayabilirler.
Sonuç olarak Belçika bu grupta başarısız olabilir fakat gelişimi dikkatle takip edilmesi gereken futbol ülkelerinden biri. Gelecek yıllarda adından söz ettirecek başarılar yakalayabilirler. Bunun için gereken potansiyele de sahipler. Gereken şey sabır, tecrübe ve takım olgusunu kazanmak. O yüzden şimdiden çok gelecek daha önemli Belçikalılar için...

Transfer dönemini en yararlı geçiren takımlardan biri olan Bursaspor, transferin son gününde de boş durmadı ve İsveç'in IFK Göteborg takımından Gustav Svensson'u kadrosuna kattı. Nunez, Steinert gibi Türkiye'de pek tanınmayan bir oyuncu Svensson. Defansif orta saha pozisyonunda görev yapan Svensson 23 yaşında.
İstatistiklerini incelediğimizde Göteborg'da son 3 sezondur düzenli forma giydiğini görüyoruz. Göteborg'un Avrupa'da adından söz ettiren bir kulüp olamaması nedeniyle Gustav henüz tam anlamıyla parlamış bir isim değil. İsveç milli takımında 2 defa forma giyen Svensson İsveç 21 yaş altı takımında ise 7 maça çıkmış. Göteborg taraftarları bu transfer nedeniyle üzgün. Svensson takımın önemli bir parçası olduğu için ayrılmasına üzülselerde, artık kendisini Şampiyonlar Ligi gibi üst düzey arenada denemek istemesini anlayışla karşılıyorlar. Üzüldükleri diğer bir konu ise takımın en önemli ve gelecek vaadeden futbolcusunu İngiltere, İspanya gibi büyük liglere değil Türkiye'ye satabiliyor olmaları. Bu nedenle lig kalibrelerini sorguluyorlar hatta.
Şimdi de Svensson'un Bursaspor'a yapacağı katkılar hakkında birkaç kelam edelim. Bursaspor'un ön libero mevkisinde Kirita, Ozan Has, Hüseyin Çimsir ve son olarak Svensson'la birlikte 4 oyuncu mevcut. Bu rotasyonun sonucunda çok mecbur kalınmadıkça Kirita tribünde oturan isim olacaktır. Ertuğrul Sağlam'ın Svensson transferini ön liberoda görev verdiği Hüseyin'in yerini daha kaliteli bir isimle doldurma amacıyla gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Hüseyin iyi mücadele ediyor olabilir fakat artık mücadeleden fazlasına ihtiyacı var Bursaspor'un. Sadece geri ve yan paslar değil, gerektiğinde ileriye, kanatlara atılacak süpriz paslara da ihtiyacı var. Tabi ki Svensson'un bu beklentileri karşılayıp karşılayamayacağını ileride göreceğiz. Ayrıca İsveç liginde 21. hafta geride kaldığı için Svensson hazır olarak gelecek Bursaspor'a. Bu sayede maç eksiği, antrenman ihtiyacı gibi problemler yaşamayacaktır. İlerleyen haftalarda yorgunluk problemi ortaya çıkarsa daha önce saydığımız rotasyon devreye girebilir. Milli maç ve ara transfer dönemi gibi lige verilen aralar da iyi gelecektir Svensson'a.
Gustav Svensson 2009 Avrupa 21 Yaş Altı Futbol Şampiyonası'nda scoutların radarına girmeyi başardı. 26 Haziran 2009 tarihinde de Manchester United resmi sitesinde kendisiyle ilgili bir scout raporu yayınlandı. Şimdi bu raporu verip yazıyı sonlandıralım.
İncelendiği Maç: İsveç 3-1 Sırbistan
İtalya ve Belarus karşısında gösterdiği muhteşem performansın bir benzerini de Sırbistan karşısında gösterdi. İsveç defansını derleyip toplayan isim olan Svennson, aynı zamanda 5-1 kazanılan Belarus maçında takımı adına 4. golü attı.
Kuvvet yönleri: Ne yaptığını bilen, oldukça çalışkan, hızlı ve oldukça etkili şutlar atabilen bir futbolcu. Aynı zamanda stoper olarak da oynayabiliyor.
Zayıf yönleri: Büyük maç tecrübesizliği.
Uygunluk: Hargreaves'in sakatlığı sürerken Fletcher onun pozisyonda yalnız. Carrick de orada oynayabilir fakat onun ileride oynaması daha iyi olacaktır. Svensson Hargreaves ve Fletcher için oldukça iyi bir alternatif olabilir.

Transferin bitmesine 2 gün kala yaptı yapacağını Galatasaray. Misimovic için pazarlıkların yapıldığı bilinse de Insua beklenmeyen bir isimdi. Hakan Balta'nın düşük performansı, Çağlar'ın sakatlığıyla iyice sorun haline gelen sol bek mevkisi için önemli bir transfer Insua. Opsiyonuyla gelmesi de sevindirici. Eğer burada dikiş tutturabilirse çok kaliteli, genç bir oyuncu kazanacak Galatasaray.
Insua transferi bence en çok Hakan Balta'yı sevindirmiştir. Hakan'ın bek yerine stoperde daha sağlam iş çıkartacağını düşünenlerdenim. Rijkaard'ın sol bekte Serkan Kurtuluş, Uğur gibi denemeler yapmaya gerek duymayacak olması sevindirici diğer bir nokta. Sabri ve Insua ile ofansif iki beke sahip artık Galatasaray. Bunun takım savunmasına yapacağı etkiyi bir sonraki bölümde ele alacağız. Insua'nın gelişiyle Rijkaard'ın stoper bölgesinde tercih alanı da genişlemiş oldu. Gökhan Zan, Servet, Neill, Ali Turan ve Hakan Balta. Bu beş oyuncudan Neill-Hakan Balta ikilisini tercih edeceğini düşünüyorum Rijkaard'ın. Bunu da geçen sezonun son bölümünde Servet'i kulübeye çekip Neill-Hakan ikilisini kullanmasından anlıyoruz. Rijkaard'ın Hakan Balta'dan sonraki alternatifi de Gökhan Zan olacaktır.
Misimovic'e gelirsek onun hakkında kaliteli, teknik ve son vuruş yeteneğine sahip bir 10 numara tanımlamasını yapabiliriz. Önünde oynadığı forvetleri müthiş paslarıyla besleyebilen Misimovic, bu özelliği sayesinde Bundesliga'da birçok gol kralı çıkardı. Önce Gekas, ardından Dzeko-Grafite ikilisinin gol istatistiklerine katkı yaptı. Sadece asıl patlama yaptığı takım olan Wolfsburg'da 65 maçta 17 gol ve 37 asist(veri: transfermarkt) gibi müthiş bir istatistikle oynadı. Misimovic'in kariyerini etkileyecek sakatlık sorunu da yaşamadığını da belirtelim bu arada. Kewell'dan sonra oyun zekası bu kadar iyi olan Misimovic'in de Galatasaray'ın hücum etkinliğini arttırabilecek çok önemli bir silah olacağı şüphesiz. Misimovic'in kalitesinin yanında olumsuz sayılabilecek özelliği ise sahada koşmaması. Takım savunmasının bundan etkilenmemesi için Rijkaard'ın tercihleri neler olacak önemli bir konu. Fakat yüksek pas yüzdesi, topu kullanma becerisiyle topun daha fazla Galatasaray'da kalmasını sağlaması takım savunmasına katkısından daha önemli. Bu sayede orta sahanın yükünü azaltacak, basitçe kaptırılan topların ardından kapasitelerini zorlayan Galatasaray defansif orta saha elemanları daha sık dinlenme fırsatı bulacaktır. Hücumdaki etkisinin yanında, dolaylı da olsa bu şekilde defansif bir katkı yapacaktır Misimovic.
Neill, Insua ve Baros'un ilk 11'de yer alacağını düşünürsek geride kalan 3 kontenjan için Cana, Elano, Kewell, Pino arasından Rijkaard'ın seçim yapması gerekecek. İlk bölümde de bahsettik. Sabri ve Insua gibi iki hücumcu bekin de sahada olması orta sahada yapılacak tercihleri daha da önemli hale getiriyor. Bu yüzden Rijkaard savunma direncinin kırılmaması için Cana'yı tercih edecektir. Zorlu lig karşılaşmalarında Cana'nın yanına iyi koşabilen Barış ve içeride oynanacak nispeten zayıf Anadolu takımlarına karşı Barış'a göre topu daha iyi kullanabilen Ayhan tercihi yapılabilir. Bu durumda sağ ön bölgede Pino, Kewell ve Elano rotasyonu sağlanmış olacaktır. Bu rotasyon sayesinde Kewell sezon içerisinde daha sağlıklı kullanılabilir. Transfer dönemi bitmeden Baros'a partner gelmesse Kewell bu bölgeye de aday bir oyuncu olarak kalmaya devam edecektir.
Misimovic ve Insua transferleri sonrasında Galatasaray için daha umutlu konuşabiliriz fakat bu herşeyin bir anda olumlu yönde değişeceği manasına gelmiyor. Lincoln'ün transferi sırasındaki atmosfer ve sonrasında yaşananları hatırlamakda yarar var. Bu oyun FM'deki gibi 'Insua, Misimovic de geldi tamamdır!' gibi basit değil, daha fazla ayrıntıyı içinde barındırıyor. Umarım bu iki oyuncu herşeyleriyle takıma adapte olur ve kalitelerini sahaya başarıyla yansıtır.
Genoa 2010-2011
30 Aug 2010 8:12 AM (14 years ago)

Serie A'nın ilk haftası bugün sona erecek. Milan'ın Ibrahimovic transferi, gözlerin bir kez daha İtalya'ya çevrilmesini sağladı. Fakat benim asıl dikkat çekmek istediğim Genoa'nın transfer hamleleri. Geçen sezon 9. bitirdikleri Serie A'da bu sezon daha da yukarı çıkmak için kadrolarında önemli değişiklikler yaptılar.
Genoa taraftarlarının bu sezon umutlu olması için çok sebebi var. Önce gelen ve giden oyunculara bakalım:
Gelenler:
Eduardo-Braga, 4.5 milyon euro
Rafinha-Schalke, 9 milyon euro
Zuculini,Hoffenheim, 700 bin euro
Kevin Prince Boateng-Portsmouth, 6.5 milyon euro
Chico-Almeira, 5 milyon euro
Diego Angelo-Naval, 1.5 milyon euro
Miguel Veloso-Sporting Lizbon, 14 milyon euro
Toplam: 41 milyon euro
Gidenler:
Forestieri-Udinese
Salvatore Bocchetti-Rubin, 9.5 milyon euro
Sergio Floccari-Lazio, 8.5 milyon euro
Sokratis Papastathopoulos-Milan, 7 milyon euro
Alberto Zapater-Sporting Lizbon, 7 milyon euro
Toplam: 32 milyon euro
Amelia'yı Milan'a kiralık gönderen Genoa, Braga'dan Eduardo'yu transfer etti. Savunmanın 2 önemli oyuncusu Bocchetti ve Papastathopoulos'un takımdan ayrılması dengeleri bozacak gibi görünse de takımda hala Criscito, Danielli, Moretti ve geçen sezon Bari'de 34 maçta oynayan genç Ranocchia gibi kaliteli isimler mevcut. Sağ bek pozisyonunda bu sene sıkıntı yaşamayacaktır Genoa. Rafinha'yı Schalke'den de tanıyoruz. Savunmanın yanısıra hücuma da önemli katkı sağlayabilen bir oyuncu. Chico ise Almeira'nın La Liga'yı 13. bitirdiği sezon 27 lig maçında forma giymiş. Rafinha'nın yokluğunda iş yapacaktır.
Genoa en önemli transferlerini ise orta saha bölgesine yaptı. Veloso'nun Serie A'da çok iyi işler yapacağını ve çok geçmeden büyüklerin peşine takılacağını öngörmemiz yanlış olmaz heralde. Geçen sezon Hoffenheim'da forma giyen Arjantinli oyuncu Zuculini ise gelecek vaadeden oyuncular arasında gösteriliyor. Genoa'da kendisinden beklelen patlamayı gerçekleştirirse takımına önemli katkılar sağlayacaktır Zuculini. Sporting Lizbon'a gönderilen Zapater Genoa için kilit oyuncuydu. Bu bölgeye Veloso yerine daha orta kalitede bir transfer yapılsaydı Genoa'nın Zapater'i arayacağını söyleyebilirdik belki. Fakat Veloso ve Zuculi'ni ile derinleşen orta saha kadrosu Zapater'i aratmayacaktır.
Forvette ise önemli oyuncularından Floccari'yi Lazio'ya yaşına göre çok iyi bir bedelle sattı Genoa. Bu bölgede takımdan ayrılan bir başka oyuncu ise Forestieri. Udinese'ye transfer olan Forestieri ile ilgili umutluydum fakat geçen sezon kiralık gittiği Malaga'da oynadığı 20 maçta 1 gol atmış. Anlaşılan bu performansı teknik adam Gasperini'yi tatmin etmemiş. Giden bu iki oyuncunun yerini doldurmak için Bayern'den Luca Toni'ye bonservis bedeli ödemeden kadrolarına kattı Genoa. Geçen sezon Roma'da 15 maçta 5 gol atma performansı gösteren Toni bu sezonda iş yapacak mı göreceğiz. Toni'nin dışında Sculli, Palladino ve Rodrigo Palacio gibi önemli oyuncular da takımın gol yükünü çekecek kapasiteye sahipler. Geçen sezon Serie A'da 57 gol atan Genoa bu sezon bu 4 oyuncusu ile daha fazlasını atmayı başaracak gibi.
Genoa bu sezon can yakacak takımlar arasında yer alacaktır. Ligde Avrupa kupalarına katılmak için büyük bir mücadele vereceklerdir. Tahminim ilk 7 arasında sezonu bitirir Genoa. Bu arada Serie A'nın yayın hakkını alan bir kanal henüz yok ülkemizde. İlerleyen günlerde bir kanalın yayın hakkını almasını umalım. Bu sezon Serie A'da daha zevkli mücadeleler izleyebiliriz.

Önce kadroyu yazalım:
Kaleciler: Hakan Arıkan, Onur Kıvrak, Sinan Bolat
Savunma: Gökhan Gönül, Sabri Sarıoğlu, Ömer Erdoğan, Servet Çetin, İbrahim Toraman, Gökhan Zan, Hakan Balta, İsmail Köybaşı
Orta saha: Hamit Altıntop, Kazım Kazım, Mehmet Aurelio, Selçuk İnan, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu, Nuri şahin, Arda Turan, Özer Hurmacı
Forvet: Tuncay Şanlı, Semih Şentürk, Sercan Yıldırım, Nihat Kahveci, Halil Altıntop
Hakan Balta'nın mevcut performansı ortadayken ve Gökhan Zan'ın maç yapmadan milli takıma çağırılmasını garipsedim. Necip veya Ceyhun Gülselam Selçuk Şahin'in yerine kadroda olmalıydı. Ömer Erdoğan, Sinan Bolat ve Nuri Şahin tercihleri ise beni sevindiren unsurlar oldu. Eylül ayı geldi çattı, iyi başlamamız gerek eleme grubuna. Umarız Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kötü performansı milli takıma yansımaz.
TSL 1. Hafta
7 Aug 2010 3:20 AM (14 years ago)

Süper Lig'in ilk haftasında oynanacak maçların programını merakla beklerken bugün TFF'den açıklama geldi. İlginç bir program olmuş maçların oynanacağı saatler açısından bakarsak.Sıcaklıkların düşmesiyle bu durum da değişecektir ve Anadolu takımları gündüz maçları oynamaya devam edecektir. Bu sezon elimden geldiğince Anadolu takımlarını da takip etmeye çalışacağım. İşte ilk hafta programı.
14 Ağustos Cumartesi:
20.00 Gaziantepspor-Kasımpaşa (Kamil Ocak)
20.00 Sivasspor-Galatasaray (Sivas 4 Eylül)
22.00 Eskişehirspor-Gençlerbirliği (Eskişehir Atatürk)
22.00 Bucaspor-Beşiktaş (Stadı daha sonra açıklanacak)
15 Ağustos Pazar:
19.30 Ankaragücü-Trabzonspor (Ankara 19 Mayıs-Seyircisiz)
21.00 Kardemir Karabükspor-Manisaspor (Necmettin Şeyhoğlu)
21.45 Fenerbahçe-Madical Park Antalyaspor (FB Şükrü Saracoğlu-Seyircisiz)
16 Ağustos Pazartesi:
21.00 İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Kayserispor (Atatürk Olimpiyat)
21.00 Bursaspor-Konyaspor (Bursa Atatürk)

Galatasaray Belgrad deplasmanından 1-5'lik güzel bir skorla dönerken burada konuşulan sahada oynanan futbol değil aslında. Efsane Prekazi'nin yorumlarını dinledik maç boyunca büyük bir zevkle. Bazen geçmişe döndü, o ünlü Monaco maçına götürdü bizleri, bazen takımadaki futbolculara dersler verdi. Kısaca sanki Prekazi ile yapılmış bir sohbet havasında geçti maç. Bu eşleşme sadece Prekazi'yle değil başka bir efsane ile de özlem gidermemizi sağladı.
Zoran Simovic... Tanıtmaya gerek yok zira kendisini hiç izleyemeyenler bile bilir Galatasaray'ın o meşhur 14 senelik şampiyonluk hasretini sona erdirdiği Eskişehirspor ve unutulmaz Monaco maçında kalesini koruyan isim olduğunu. Galatasaray'ın kaldığı oteli ziyeret eden Simovic'le GS TV de güzel bir röportaj gerçekleştirmiş. Anlattıklarından Galatasaray'a özlemini bir kez daha anlıyorsunuz. Röportajın satır başları ise şunlar.
"Evimde uydu var. Ve 170 tane Türk programı izliyorum. Yeterli olur sanırım. Her Pazar akşamı en az dört saat Türkiye’deki spor programlarını takip ediyorum.
"
O günü asla unutamam. 14 senedir şampiyon olamıyorduk. Ali Sami Yen’de Eskişehirspor’u 2-1 yendik. Ve şampiyon olduk. Derbiler zaten unutulmaz. Özellikle Galatasaray – Fenerbahçe maçları. Bilmiyorum, dünyada böyle bir rekabet belki Real Madrid ve Barcelona arasında vardır belki"
Bizim zamanımızda takım arkadaşlarım arkalarına bakar, 'Tamam, nasıl olsa Simo var' derlerdi. Güvenirlerdi bana. Bu büyük bir sorumluluktu. Ama Galatasaray’da oynamak kolay değil tabii. Her zaman iyi olmalısınız"
Düne tekrar dönüyorum da hakikaten iyi ki Ofk ile eşleşmişiz...
Röportajın tamamı için şuraya tıklayabilirsiniz.
Resim de yine galatasaray.org'dan alınmıştır.
Maçtan önceki atmosfer Galatasaray'ın avantajlı döndüğü Atletico deplasmanından sonra Beşiktaş karşısında kaybedebileceği ve Beşiktaş'ın liderlik iddasını sürdürmesi için karşılaşmadan galibiyetle ayrılması gerektiği şeklindeydi. Bu Galatasaray adına rahatlık verse de Beşiktaş açısından tam tersi bir durum söz konusuydu.
Atletico deplasmanında defans kurgusunu geride kuran Rijkaard, Beşiktaş deplasmanına da temkinli bir 11 çıkardı. Defans hattında yapılan değişiklik bana göre oldukça olumluydu. Servet'in yerine kadroya dahil olan Emre Güngör çok iyi bir performans gösterdi bu karşılaşmada. Eğer düzenli forma şansı bulursa defansa önemli katkılar yapacağını düşünüyorum. Neill ise bu gece sadece defansif görevlerini yapmadı. Bazen Hakan Balta'nın önünde rakibi karşıladı bazen de defansın bocaladığı anlarda topu ileriye taşıdı. Defans hattında sallanan tek isim Uğur'du. Özellikle ilk yarıda Beşiktaş ataklarının çoğu Uğur'un kanadından geldi. Nobre'nin direkten dönen kafası ve Hakan Balta'nın boş kaleye gidecek topu can siperane kornere yollaması Beşiktaş'ın skor avantajını eline geçirmesini engelledi. Galatasaray'ın İnönü'den puanla dönmesi için de ilk golü kendisinin bulması gerekiyordu. Takım savunmasını iyi yapan Beşiktaş eğer öne geçerse risk almayacak ve skoru korumaya yönelik oyun anlaşına bürünecekti.
Galatasaray'ın hücum gücünün en önemli ismi Arda bu durumun oluşmasını engelledi ve çabasıyla Sivok'a yaptığı pres sonucu kazandığı topu güzel bir vuruşla Beşiktaş ağlarına gönderdi. Sakatlanmasa belki maç daha farklı olabilirdi. Elano'dan da bahsetmeden geçmez olmaz elbette. Her maç üzerine koyarak ilerliyor Elano. Takımın önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Maçta takıma yaptığı katkı da çok olumluydu. Defansa yardımı ve ileriye dönük oyunuyla oldukça iyiydi Elano. Kasığındaki zorlanma nedeniyle oyundan alınmış zannedersem. Umarım sakatlığı önemli değildir ve Atletico karşısında sahada görebiliriz onu.
Mustafa Sarp'ın oyuna dahil olmasının ardından gelen Beşiktaş golü Galatasaray'ın son dakikaları zor geçirmesine neden oldu. Topu ayağında tutup etkili paslarla takımı ileri çıkartabilecek oyuncuları oyundan çıkmıştı Galatasaray'ın. Takım sıkışınca topu Jo'ya şişirse de Beşiktaş defansının arasında tek başına kaldığı için pek başarılı olamadı oda. Keita'nın bu anlarda sahneye çıkmasını bekledim yanlız İbrahim Üzülmez'in yaptığı etkili savunma Keita'nın maç boyunca Beşiktaş savunmasını dağıtacak hamlelerine engel oldu. Yaşına rağmen güçlü fiziğe sahip Keita ile çok iyi mücadele etti Üzülmez.
Elano'nun müthiş ortasına Barış'ın etkili kafa vuraması, Nobre'nin önce direkten dönen topu, hemen ardından topu boş kaleye vurmasına Galatasaray defansının izin vermemesi ve Giovani'nin Jo'nun koşu yoluna atamadığı pas maçın kader anlarını oluşturdu diyebiliriz. Hakemler de maçın skoruna etki edecek hatalar yaptı. Keita'nın kırmızı kart görebileceği pozisyon, Mehmet Topal'ın düşürülmesine verilmeyen penaltı ve Barış'ın elle kontrolü nedeniyle verilmeyen ikinci sarı kartı olarak sıralayabiliriz bu kararları.
Gelecek 3 puan Galatasaray'ın haftayı büyük bir kazançla bitirmesini sağlayabilirdi. Yine de alınan bu 1 puan da rakibiyle arasındaki mesafenin kapanmasını engelledi.
Federasyon teknik adam arayışlarına devam ederken medyamız olası adaylar arasına Trapattoni, Löw gibi teknik adamların yanında Hiddink'i de koymuştu. Bu isimlerden inandırıcı bulmadığım tek isimdi Hiddink. Çok değil Ancelotti öncesi Chelsea kalmasını istemiş fakat kabul etmemişti. Hiddink'in milli takımdan çok bir kulüp takımına gideceğini düşünsemde bugünkü gelen haber beni oldukça sevindirdi ve şaşırttı. Fatih Terim döneminde milli takımı kendi milli takımı olarak görmeyen bir kesim oluştu bildiğiniz gibi. Bu habere onlar daha fazla sevindi şüphesiz.
Hiddink 2 yıl opsiyonlu 4 yıllık sözleşmeye imza attı. Yardımcıları ise Oğuz Çetin, Hollandalı bir isim ve Engin İpekoğlu olacak. Sözleşme 1 Ağustos 2010 tarihinden itibaren geçerli olacak. Hiddink'in Rusya Federasyonu ile sözleşmesi de 30 Haziranda bitiyor. O ara dönemde de Dünya Kupası oynanacak bildiğiniz gibi. Hiddink Türkiye'de göreve başlamadan önce Fildişi Sahilleri'ni Dünya Kupasına götürür mü göreceğiz. Sözleşmenin süresine baktığımızda ise Euro 2012 elemeleri başarısızlıkla sonuçlanırsa ayrılık vakti görünüyor gibi. Böyle bir şey olmaz umarım.
Hiddink'in gelmesiyle artık Türk futbolunda birşeylerin değişeceğine dair umutlarım arttı diyebilirim. Milli takım futbolcusuna salt gaz değil taktik de verilecek böylece. Tıpkı Rijkaard'ın Galatasaray'a transferi gibi bakıyorum olaya ve Hiddink'e de gereken sabrı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Hiddink'in milli takımımıza oynatacağı futbolu da çok merak ediyorum. Bu yüzden Euro 2012 elemelerini iple çeker oldum şimdiden.
Fatih Terim döneminde milli takım kadrosu ne zaman açıklansa tartışmalar başlar, 'Şu futbolcu neden alınmadı?' 'Bu futbolcu ne yaptı da kadroya alındı?' şeklinde yorumlar gecikmezdi. Hiddink'in gelişiyle bunların yaşanmayacağını umut ediyorum. Yaptığı işler böyle davranmayı gerektiriyor çünkü. Yine de bir kısım insanlar Hiddink'in milli takım kadrosuna Galatasaray'dan alacağı milli futbolcuları Rijkaard faktörüne bağlayacaktır.
Dış basından gelen tepkilere baktığımda daha da mutlu olduğumu söyleyebilirim. Nijeryalı bir futbolsever haberin yorum bölümde Hiddink'e yalvarıyor 'Ne olur bizim hocamız ol' şeklinde. Avrupa ise şaşkınlık içinde.'Orada ne işi var?' türevi tepkiler veriyor. Artık rahatça bakabilirim Euro 2012 eleme grubumuza. Hiddink ile bu grup kolay hale gelecek ve özlediğimiz turnuva heyecanına kavuşacağız.Umarım...
Son olarak bir konuya değinmek istiyorum. Anlaşmanın resmi olarak duyurulmasına rağmen halen Türk hoca daha iyi olurdu diyen insanlar var. Allah akıl fikir versin onlara diyorum sadece.
*Fotoğraf Tff'den alınmıştır.
Euro 2016 adayı 3 ülke bugün başvuru dosyalarını Uefa'ya teslim etti. Teslim töreninde İtalya'nın verdiği dosya diğerlerine nazaran daha büyüktü. Galiba Fransa ve Türkiye'ye göre geride olduklarının farkındalar ve bunu tanıtım dosyasına asılarak gidermek istediler. Törende 28 Mayıs'ta ülkelerin sunum sıraları da kura ile belirlendi. Kuraya göre ilk sırada Türkiye, ikinci sırada İtalya ve son sırada Fransa sunumunu yapacak.
Törende aday ülkeler arasında kürsüye çıkan ilk isim Fransa Futbol Federasyonu başkanıydı. Konuşmasında Fransa'nın büyük turnuva konusunda tecrübeli olduğuna vurgu yaptı. İtalya ve Türkiye'nin ciddi rakip olduklarından bahsetti. İkinci konuşmacı ise İtalya Futbol Federasyonu başkanıydı. O da eğer turnuva İtalya'ya verilirse gelen ziyaretçilerin kendilerini evlerinde hissedecekleri garantisini verdi. En son kürsüye çıkan Mahmat Özgener ise Türkiye'nin bu düzeyde bir turnuvaya daha önce ev sahipliği yapmadığını söyledi. Türkiye'nin genç nüfusundan, iki kıtayı birleştiren bir bölgede yer aldığından ve turnuvanın Türkiye'ye verilmesi halinde Uefa için ciddi bir pazar alanı oluşacağından bahsetti. Mahmut Özgener de hükümetin verdiği 920 milyon avroluk teminat mektubuna vurgu yaptı. Diğer iki ülkenin federasyon başkanı kendi başlarına kürsüye çıkarken, Türkiye'nin bu işe daha fazla önem verdiği mesajını vermek için Özgener'in arkasında spor bakanı Faruk Özak, Nihat Kahveci, Bayan A Milli futbol takımı kaptanı Filiz Koç, Lütfi Arıboğan ve Orhan Gorbon yer aldı.
Artık bu günden itibaren ülkeler arasında lobi yarışı yaşanacak. Bana göre turnuvayı alacak ülkeler Fransa ve Türkiye arasından seçilecektir. İtalya'nın güvenlik, stad durumları ve devlet desteği konusunda yaşadığı problemler onları bu yarışta geri bırakıyor. Fransa Platini'ye, tecrübesine ve şehirlerine güveniyor. Bizim de daha önce böyle bir turnuvayı düzenlememiş olmamız bir avantaj. 920 milyon avroluk teminat da Uefa yönetim kurulunun kararını değiştirebilir.
Akşama doğru da euro2016adayiturkiye.com sitesinde projeler açıklandı. TT Arena, Kadir Has ve Olimpiyat Stadı'nın durumlarını biliyoruz az çok. Bu yüzden blogda daha çok proje halindeki statların görüntülerini vermek istedim. Şimdi sırayla bunlara göz atalım.
Yeni Ankara Stadı
Yeni Bursa Stadı
Yeni Antalya Stadı
Yeni Eskişehir Stadı
Yeni İzmir Stadı
Yeni Konya Stadı
Birbirinden ilginç stad tasarımları var görüldüğü gibi. Turnuvayı alamassak bu projeler rafa kaldırılır mı göreceğiz. Stadlar hakkında daha ayrıntılı bilgileri almak için euro2016adayiturkiye.com' u ziyeret edebilirsiniz.