İzmit İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünde yapılan fidan takdiminde İzmit Kaymakamı Yusuf Ziya Çelikkaya, İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü İlhan Eser, İzmit İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü Serkan Ersan hazır bulundular.
Yeni doğan miniklerin kaydını oluşturmak için gelen ebeveynleri tebrik eden Vali İlhami Aktaş, nefeslerine nefes olacak, yeşille büyüyen sağlıklı bir başlangıç için fidanları vererek hayırlı ve sağlıklı bir ömür temennisinde bulundu.
Farkındalık oluşturmak ve doğa, yeşil bilincinin oluşmasını amaçlayan proje kapsamında ebeveynlerin fidanları çocukları ile birlikte büyüterek, doğanın korunması için büyük bir adım atılmasını sağlayacaklar.
Projenin ilki Vali İlhami Aktaş’ın teşrifleriyle İzmit İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünde başlatılmış olup il genelinde 2500 çam fidanı dağıtılması hedeflenmiştir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü tarafından çocuklar, emniyetin çeşitli birimlerinde görevlendirildi. Özel Hareket Şube Müdürlüğü, Deniz Liman Şube Müdürlüğü, Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü, Asayiş Şube Müdürlüğü Motosikletli Polis Timleri Amirliği ekiplerinin üniformaları giydirilen çocuklara bayram coşkusunu yaşatmak için telsizlerden anons yaptırıldı.
Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü’nün resmi sosyal medya hesabından, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gülüşleriyle dünyamızı aydınlatan tüm çocuklara armağanı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Sizler bizim en kıymetli geleceğimizsiniz” notuyla paylaşılan klip beğeni topladı.
İKM Başkanı Öztürk, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
"Bu kentte doğdum, büyüdüm, okudum ve bu kente uzun yıllardır hizmet eden bir eğitimci ailenin evladıyım. İki kızım da bu şehirde eğitim görmekte olup, bugüne kadar hiçbir zaman yüzlerini yere baktırmadım. Her zaman onurumla, şeffaflıkla ve dürüstlükle yaşamaya özen gösterdim.
Üç dönemdir yürüttüğüm İzmit Kent Merkezi (İKM) Başkanlığı görevimde, yönetim kurulu üyelerimle birlikte tüm hesap ve kararlarımızı şeffaf bir şekilde gerçekleştirdik. Eski yöneticilerimiz dâhil herkesle yüz yüze bakabileceğimiz bir duruş sergiledik.
İKM Derneği, resmi makamlar nezdinde denetlenmiş ve tüm denetimler sonucu kayıt altına alınmıştır. Hakkımızda bazı basın organlarında çıkan, asılsız ve mesnetsiz iddialara karşı kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına bu açıklamayı yapma zorunluluğu doğmuştur.
Dernekler Masası tarafından yapılan denetim sonucunda, 2024 yılı Mart ayında yapılması gereken Olağan Genel Kurulumuzu, demokratik sürece katkı sunmak ve adayların kendilerini esnaf arkadaşlarımıza tanıtabilmelerine imkân tanımak amacıyla 2024 yılı Kasım ayında gerçekleştirdik. Bu sebeple şahsıma 8.322 TL idari para cezası uygulanmıştır.
Ayrıca, yeni üyemiz ve mevcut yönetim kurulu üyemiz olan Hüseyin Baltacı'nın üyelik kaydı, karar defterine zamanında işlenmiş olmasına rağmen DERBİS sistemine üç gün gecikmeli girildiği için tarafıma 2.620 TL idari para cezası daha tebliğ edilmiştir.
Basında sıkça yer bulan, İKM’de usulsüzlük, sahte üyelik kayıtları ve izinsiz para toplama gibi iddialar tamamen asılsızdır ve gerçeği yansıtmamaktadır.
Ben, Murat Öztürk olarak; kıymetli yönetim kurulum ve saygıdeğer üyelerimizle birlikte İKM Derneği’ni daha da ileri taşımak için canla başla çalışmaya devam ediyoruz.
İKM büyük bir ailedir. Bu ailenin mesnetsiz iddialarla yıpratılmasına asla izin vermeyeceğimizi ve tüm belgeleriyle kamuoyunu bilgilendirdiğimizi önemle bildiririz."
İl Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, kentte aranan kişilere yönelik çalışma yürüttü.
Bu kapsamda düzenlenen operasyonda, hakkında "bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık" suçundan 26 yıl hapis cezası bulunan ve 71 suç dosyasından aranan K.S. (35) yakalandı.
Hükümlü, işlemlerinin ardından cezaevine teslim edildi.
Kaza, gece saat 01.30 sıralarında Küçükkarasu Mahallesi’nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Sakarya İtfaiyesinde staj yapan Sivil Savunma ve İtfaiyecilik Bölümü Öğrencisi Ercüment Murat Solmaz (21) kız arkadaşının yanına gitmek için Kocaali’ne doğru 06 FDM 778 plakalı motosikleti ile yola çıktı. Bu esnada Solmaz’a, H.B. (38) idaresindeki plakası henüz öğrenilemeyen otomobil çarptı. Kazanın haber verilmesi üzerine bölgeye jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. Adrese ulaşan sağlık ekiplerince yapılan kontrollerde Solmaz’ın hayatını kaybettiği belirlendi.
Kaçan alkollü sürücü saklandığı evde yakalandıJandarma ekipleri ise kazanın ardından olay yerinden kaçan otomobili tespit etmek için çalışma başlattı. Ekipler tarafından kamera ve PTS incelemesi neticesinde kaçan otomobil tespit edildi. Karasu İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerince yapılan çalışma neticesinde otomobil sürücüsü saat 04.00 sıralarında Kocaali ilçesinde saklanmış olduğu evde, kazaya karışmış olduğu araç ile yakalanarak gözaltına alındı. 21 yaşındaki stajyer itfaiyeciyi hayattan kopararak olay yerinden kaçan sürücünün 156 promil alkollü olduğu tespit edildi. Konu ile alakalı adli tahkikata başlanıldı.
Solmaz’ın cenazesi, son yolculuğuna uğurlanmak üzere memleketi Ankara’ya gönderildi. Kazanın ardından gözaltına alınan otomobil sürücüsü H.B., jandarmadaki işlemlerinin ardından sevk edildiği adli makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Alınan bilgiye göre, Karamürsel ilçesi Kayacık Mahallesi 210. Cadde’de bulunan 4 katlı dairenin çatısında elektrik kontağından yangın çıktı. Durumu fark eden apartman sakinleri, binayı terk ederek 112 Acil Çağrı Merkezi’ne haber verdi. İhbar üzerine olay yerine itfaiye, sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen itfaiye ekipleri, alev alev yanan çatıyı söndürmek için çalışma başlattı. Yangın sebebiyle gökyüzü siyah dumanla kaplandı. Ekiplerin uzun uğraşları neticesinde yangın söndürülürken, vatandaşlar yaşananları gözyaşları ve korku ile izledi. Yangında can kaybı ve yaralanma yaşanmazken, olayla ilgili inceleme başlatıldı.
Kocaeli Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (KSMMMO) 31 Mayıs - 1 Haziran tarihlerinde yapılacak 25. Olağan Genel Kurulu öncesi seçim yarışı hız kazanıyor. Mevcut başkan Özcan Çakır, Diyalog Mali Müşavirler Grubu’nun adayı olarak yeniden göreve talip olduğunu duyurdu. Yelken Restaurant’ta düzenlenen programda konuşan Çakır, “Sorunları biliyoruz, boş vaat vermiyoruz. Bu meslek bizim, birlikte güçlüyüz” ifadeleriyle dikkat çekti.
“MESLEĞİMİZE BİRLİKTE YÖN VERECEĞİZ”Konuşmasında mesleki geçmişinden bugüne uzanan süreci aktaran Çakır, “Bugün burada sadece Diyalog Mali Müşavirler Grubu adına oda başkanlığı adaylığımı açıklamak için değil; mesleğimizin geleceğine birlikte yön vermek ve birlikteliğimizi güçlendirmek amacıyla bir araya gelmiş bulunmaktayız. Öncelikle beni henüz tanımayan meslektaşlarım için kısaca kendimden bahsetmek istiyorum: 1972 yılında Kandıra’da doğdum. Evli ve biri kız, biri erkek iki çocuk babasıyım.
“İÇİMDEKİ SESİ DİNLEDİM”Meslek hayatıma 1987 yılında, henüz 15 yaşındayken, İzmit Ticaret Lisesi’nde eğitim alarak başladım. O dönemde iki seçenek vardı: Endüstri meslek lisesi ya da ticaret lisesi. Ben muhasebe alanında kendimi daha iyi ifade edebileceğime inandım. İçimde bir ses, “Senin yerin burası” dedi. O sesi dinledim. İyi ki dinlemişim. O günden bugüne, tam 38 yıldır, aralıksız ve sabırla bu mesleğin içindeyim. Hâlâ aktif olarak kendi ofisimde çalışıyor, sizler gibi sürekli değişen mevzuat ve dijital dönüşümleri yakından takip ediyorum. Bu nedenle, hepimizin yaşadığı zorlukları birebir deneyimleyen bir meslektaşınız olarak karşınızdayım.
“SADECE TECRÜBEYE DEĞİL BİLGİYE DE ÖNEM VERDİM”Mesleğe olan inancımla, sadece uygulamada değil bilgi anlamında da kendimi geliştirdim. Muhasebe ve denetim alanında yüksek lisans yaptım. Odamız bünyesinde iki dönem komisyonlarda, üç dönem disiplin kurulunda başkan ve üye olarak görev yaptım. Yönetim kurulunda yer aldım. 2022 yılında yapılan genel kurulda yeniden yönetime seçildim ve yönetim kurulu kararıyla odamızın başkanlık görevine layık görüldüm. Bu süreçte odamızın kurumsal yapısını ve işleyişini yakından tanıdım. Bugün burada, birikim ve tecrübemle, bu sorumluluğu yeniden üstlenmeye talip olduğumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
“DİYALOĞUN GÜCÜNE İNANIYORUM”Biz, Diyalog Grubu olarak, diyaloğun gücüne inanıyoruz. Konuşarak, hatta bazen tartışarak ama en nihayetinde ortak akılla doğruya ulaşabileceğimize inanıyoruz. Adımızda olduğu gibi anlayışımızda da ötekileştirme ve kutuplaşma yok. Kim ne düşünüyor diye değil, birlikte ne yapabiliriz diye bakıyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, “Bu meslek bizim ve biz birlikte güçlüyüz.”
“DEĞİŞİME YÖN VERECEĞİZ”Dünya değişiyor. Ekonomik dengeler, teknoloji, mevzuatlar, uygulama teknikleri sürekli değişiyor. Biz de bu değişime ayak uyduran değil, yön veren bir anlayışla hareket ediyoruz. Grubumuzda, komisyonlarda görev almış, eğitimlerde katkı sunmuş, taşın altına elini koymuş meslektaşlarımız bulunuyor. Ortak yanımız şu: İşin lafında değil, işin mutfağında olduk.
“SORUMLULUKTAN KAÇMADIK”Ön planda görünmeye değil, arka planda üretmeye önem verdik. Ben değil, biz anlayışıyla buradayız. Göreve geldiğimiz dönem kolay değildi. Pandeminin ekonomik etkileri sürüyordu. EYT düzenlemesi ve enflasyon muhasebesi gibi zorlu süreçler yaşandı. Ama şunu net olarak söyleyebilirim: Hiçbir sorumluluktan kaçmadık. Oda olarak elimizi taşın altına koyduk, hepsinin üstesinden geldik.
“GÖREVE GELDİĞİMİZDE UYGULAMAYI DEĞİŞTİRDİK”Oda çalışanlarımızın maaşları geçmişte net üzerinden belirlenirken, biz göreve geldiğimizde bu uygulamayı değiştirerek yasal mevzuata uygun hale getirdik. Eksik kalan tüm mesai farklarını, yıllık izinleri ve tazminatları eksiksiz olarak ödedik. Üç arkadaşımız emekli oldu, kıdem tazminatlarını tam ve zamanında aldılar. Bir çalışanımızı yeniden göreve başlattık.
“BÜTÇEYİ BAHANE ETMEDİK”Tüm bu ödemeler bütçede yoktu. Ama biz bütçeyi bahane etmedik. Sorumluluğun olduğu yerde çözüm de vardır dedik. Üyelerimizle ilgili de birçok düzenleme yaptık: Aidat koşulları hakkında sık sık bilgilendirmeler yaptık. Taksit sayısını altıdan dokuza çıkardık, vade farkı almadık. Ayrıca faaliyet belgeleri, büro tescil belgeleri gibi evrakları aidat borcu olanlara vermedik. Kimseyi zorlamadık ama ortak sorumluluğu da unutturmadık.
“MALİ DURUMUMUZ GÜÇLÜ”Odamızın mali durumu şu an oldukça güçlü. 2024 yılı itibarıyla yüksek bir hazır değerimiz var. Tahsilat yapılmasa dahi, 2026 yılı Ağustos ayına kadar tüm giderleri karşılayabilecek mali güvenceye sahibiz. Ve büyük bir gururla ifade etmek isterim ki: 28 Şubat 2025 itibarıyla odamızın hizmet binasıyla ilgili hiçbir borcu kalmamıştır.Bu binanın alınmasında emeği geçen tüm önceki başkanlara, yöneticilere ve meslektaşlarımıza teşekkür ediyorum.
“TÜM VERİLERİ AYRINTILI PAYLAŞACAĞIZ”Genel kurul öncesi sizlere sunacağımız faaliyet raporunda, tüm mali verileri ayrıntılı şekilde paylaşacağız. Mesleki gelişim adına önemli adımlar attık. Asgari ücret tarifelerini güncelledik. Dijital dönüşümle ilgili eğitimler ve ücret tarifeleri yayınladık. Haksız rekabetin önüne geçmeye çalıştık. Enflasyon düzeltmesi konusunda sekiz ayrı eğitim düzenledik. Bunlardan biri, yaklaşık bin kişilik katılımla Türkiye genelinde bir ilk oldu. Tüm bu süreçlerde aktif olarak yer aldım, destek verdim.
“SORUNLARI BİLİYORUZ”Elbette daha birçok proje ve faaliyet gerçekleştirdik. Bunları faaliyet raporumuzla sizlere detaylı şekilde sunacağız. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Sorunları biliyoruz. Boş vaatler vermiyoruz. Söylenenleri değerlendiriyor, uygulamaya geçiyoruz. Başlattıysak tamamlıyoruz.
“10 SOMUT PROJEM VAR”Yeni dönemde hayata geçirmeye hazır olduğumuz 10 somut projemiz var. Bunların her birini detaylı olarak paylaşacağız. Sadece birkaç başlık vermek gerekirse: Meslek Koçluğu, Genç Ofis, İlham Veren Söyleşiler, Mobil Uygulama, Gençlik Buluşmaları, Komisyonların Güncellenmesi, Mesleki Eğitimler ve Yüksek Lisans Destek Programı, Haksız Rekabetle Mücadele, Kent Gündemi ve İş Birliği Projeleri, Sosyal etkinlik Projesi.
“MESLEĞİMİ ÇOK SEVİYORUM”Bu vesileyle mesleğe onuruyla hizmet eden tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Aramızdan ayrılan büyüklerimizi rahmetle anıyorum. Yeni dönemin hepimize sağlık, huzur ve başarı getirmesini temenni ediyorum. Benim her zaman söylediğim bir söz var: Bu mesleği çok seviyorum.
“YENİDEN SORUMLULUK ALMAYA TALİBİM”Bu mesleğe sadece emek değil, gönlümü verdim. Ve biliyorum ki bu mesleğe bir borcum var. Yeniden dünyaya gelsem ve “Ne iş yaparsın?” deseler, hiç düşünmeden yine aynı cevabı veririm: Yine mali müşavirlik. Benim yolum belli: Gösterişten uzak ama samimi, adım adım ilerleyen bir anlayışla, Bugün burada sizlerin huzurunda yeniden sorumluluk almaya talibim” ifadelerini kullanarak konuşmasını noktaladı.
Bölge halkı, gözlerinin önünde her gün farklı bir renkte akan derenin kirliliğine neden engel olunamadığına anlam veremiyor. Özellikle yaz aylarında artan kötü koku ve görsel kirlilik, çevrede yaşayan vatandaşların yaşam kalitesini düşürüyor.
"DERE KİRLİLİĞİ DENİZİ DE TEHDİT EDİYOR"Kirliliğe tepki gösteren vatandaşlar, "Bu dere yıllardır böyle akıyor. Defalarca şikayet ettik ancak kalıcı bir çözüm bulunamadı. Dere temiz olmadan deniz nasıl temiz olacak? Bu kirlilik sadece derede kalmıyor, denize de ulaşıyor ve çevremizi zehirliyor," şeklinde konuştu.
Fiziksel atıkların yanı sıra, derenin rengindeki sürekli değişim ve yüzeyindeki yağ tabakaları, sanayi atıklarının karıştığı şüphesini artırıyor. Vatandaşlar, yetkililerin bu duruma acil ve etkili bir çözüm bulmasını talep ediyor.
Eski okul müdürü ve müzik öğretmeni tören yaptı
Oruç Reis Anadolu Lisesi “2000 Yılı Mezunları” geçtiğimiz cumartesi günü okullarında büyük bir buluşma gerçekleştirdi. Çok sayıda mezun öğrencinin kaatıldığı programa okulun eski müdürü, müdür başyardımcısı, müdür yardımcıları ve öğretmenleri katıldı. Körfez Belediye Başkanı Şener Söğüt’ün de katıldığı mezuniyet programında, mezun öğrenciler önce okul bahçesinde eski okul müdürü Münir Yiğit ve müzik öğretmeni Tuğrul Doğan yönetiminde İstiklal Marşı Töreni yaptılar. Tören sonrasında Körfez Belediye Başkanı Şener Söğüt kısa bir konuşma yaptı ve mezun öğrencileri selamladı.
Eski müdürlerine ve öğretmenlerine plaket verdiler
İstiklal Marşı töreninin ardından misafirlere, Oruç Reis Anadolu Lisesi Konferans Salonunda mezun öğrenciler için hazırlanan videolar ve görseller izlettirildi. Daha sonra mezun öğrenciler törene katılan eski okul yöneticilerine ve öğretmenlerine plaket takdim etti. Duygulu anların yaşandığı plaket töreninde öğretmenler ve öğrenciler hatıralarını hep birlikte yaşayarak, okullarına ve birbirlerine ne kadar önem verdiklerinin altını çizdiler. Törene eski okul müdürü Münir Yiğit, müdür yardımcıları Hikmet Erkul, Sebahattin Uçan, Mesut Ceylan, Erol Bayar ve öğretmenlerden Saime Turğut, Yusuf Turğut, Şenol Denli, Yakup Bayzın, Abdurrahman Yakupoğlu, Davut Erkol, Hüseyin Öner ve Tuğrul Doğan katıldı.
“2000 Yılı Mezunları” hediyeleşti
Halen Oruç Reis okul müdürü olan Cemil Bozalan ve rehber öğretmenleri Halim Bektaş ve Büşra Korkmaz’ı da unutmayan “2000 Yılı Mezunları” okul müdürü Cemil Bozalan’a da plaket verdi. Ardından “2000 Yılı Mezunları” için hazırlanan hediyeler verildi ve standlarda hatıra çekimi yapıldı. Okul Müdürü Cemil Bozalan mezunlara okula verdiği manevi desteklerinin önemine değindi ve program sona erdi.
Sosyal belediyecilik anlayışının bir ürünü olarak hayata geçirilen Çınar Halk Market, doğrudan İzmit Belediyesi'nin sosyal tesisleri aracılığıyla halka ulaşıyor. Bağçeşme Gülümse Kahvaltı Evi ile Yahya Kaptan ve Cumhuriyet Parkı'nda hizmet veren Gülümse Sosyal Tesisleri, Çınar Halk Market ürünlerinin tüketiciyle buluştuğu önemli noktalar haline geldi.
Amaç: Üreticiden Tüketiciye Sağlıklı ve Ekonomik Gıdaİzmit Belediyesi'nin bu girişimiyle üretici ve tüketici arasındaki aracıların ortadan kaldırılması hedefleniyor. Bu sayede vatandaşların daha sağlıklı, hijyenik ve uygun fiyatlı gıdaya ulaşması amaçlanırken, yerel üreticilere de doğrudan destek sağlanmış oluyor. Belediye yetkilileri, bu hizmetin kent halkının sofralarına olumlu katkılar sunacağını vurguluyor.
İzmit Belediyesi, halkın yaşam kalitesini artırmaya yönelik projelerini kararlılıkla sürdüreceğini kamuoyuna duyurdu.
18 TAKIMIN KATILIMIYLA18 takımın mücadelesine sahne olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Futbol Turnuvası'nda yaşanan büyük heyecan sona erdi. Derince Belediyesi ve Derince İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün birlikte düzenlediği futbol turnuvası yaklaşık bir ay boyunca devam etti. Derince Belediye Spor Tesisleri’nde gerçekleşen turnuvanın final mücadeleleri ise nefesleri kesti. Derince Kaymakamı Mustafa Demirelli ve Derince Belediye Başkanı Av. Sertif Gökçe başta olmak üzere ilçe protokolünün yoğun ilgi gösterdiği turnuvanın finallerini CHP Derince İlçe Başkanı Av. Orkun Utkubaş, Derince Belediye Başkan Yardımcısı Taner Elyıldırım, Derince Milli Eğitim Müdürü Ayhan Erin, Derince Gençlik ve Spor İlçe Müdürü Yusuf Yüksel, meclis üyeleri, muhtarlar, eğitim camiasının temsilcileri, kaymakamlık ve belediye daire müdürleri ile spor severler ilgiyle takip etti. Turnuvanın son gününde ilk olarak Fatih Ortaokulu ile Sırrıpaşa Ortaokulu takımları arasında üçüncülük müsabakası oynandı.
BAŞKAN GÖKÇE TEBRİK ETTİRakibini 4-0’lık skorla mağlup eden Fatih Ortaokulu bu zorlu organizasyonu üçüncü olarak tamamlarken, Sırrıpaşa Ortaokulu ise dördüncülüğü elde etti. Üçüncülük maçının ardından organizasyonda final heyecanı yaşandı. Alparslan Ortaokulu ile Dumlupınar Ortaokulu takımlarını karşı karşıya getiren mücadeleyi 3-0’lık skorla kazanan Alparslan Ortaokulu, şampiyonluğa ulaşmayı başardı. Dumlupınar ise zorlu mücadelenin ardından turnuvanın ikincisi oldu. 18 takımın katılımıyla düzenlenen turnuvada en centilmen takım ödülünü 15. Kolordu Ortaokulu elde ederken, en golcü oyuncu Çınarlı Ortaokulu’ndan Alperen Yağız Kuşçu (15 gol) ve en iyi kaleci Alparslan Ortaokulu’ndan Mustafa Kellerbaşı oldu. Derince Belediye Başkanı Av. Sertif Gökçe, organizasyonda emeği geçenlere teşekkür ederken, katılımcıların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladı. Büyük heyecana sahne olan turnuva düzenlenen ödül töreninin ardından sona erdi.
CHP İzmit İlçe Başkanlığı Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyon’un düzenlediği ‘Mücadele 101’ etkinliği bugün İzmit Sabri Yalım Parkı’nda gerçekleşti. Etkinlikte konuşmacısı olarak, CHP üyesi ve Avukat Başar Değer ve Avukat ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Kocaeli İl Başkanı Umutcan Tarcan yer aldı. Etkinliğe çok sayıda sivil toplum kuruluşu, sendika başkanları ve parti yöneticileri katıldı.
BELLİ DÖNEMLERDE ORTAYA ÇIKIYOR SONRA UNUTULUYORToplantıda konuşan CHP üyesi ve Avukat Başar Değer, “Bugün çok uzun konuşmayacağım. Ufak tefek detaylara girmeden, işin özüne odaklanmak istiyorum. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, uygulamada çok sık karşımıza çıkmıyor. Bu yüzden çoğu zaman biz avukatlar da, hakimler ve savcılar da detaylarına tam hâkim olamıyoruz. Bu yasa genelde belli dönemlerde öne çıkıyor, sonra unutuluyor. Ama işin gerçeği şu; Uygulamada ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Gezi sürecini hatırlayın. Cumhuriyet Meydanı’nda, parklarda toplanan insanlar vardı. Her akşam birileri gözaltına alındı. O dönemden kalma davaların birçoğu hâlâ sonuçlanmadı. Bazı insanlar küçük cezalarla Hükmün açıklamasını geriye bırakma (HAGB) aldı, ama sabıkası olanlar daha ağır cezalarla karşılaştı. AİHM kararları var, ifade özgürlüğü diyor, ama biz henüz onların belirlediği standartlara yaklaşabilmiş değiliz.
DAVALAR BELKİ YILLARCA SÜRECEKBugün serbest bırakılan gençler var. Muhtemelen 6-7 ay içinde davalar açılacak. Ve o davalar belki yıllarca sürecek. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum: Birincisi, yüz kapatma meselesi. Gençler arasında bu bir tarz, bir akım gibi görülüyor ama yasanın gözünde cezayı artırıcı bir sebep. Yüz kapatınca ceza sınırı yükseliyor, HAGB uygulanamıyor, ileride memuriyete giriş gibi konularda ciddi sorunlar çıkabiliyor. İkincisi, yanında bir cisim bulundurmak. Taş, sopa, hatta bıçak gibi şeyler silah sayılıyor. Bunlarla yakalanmak cezanın artmasına sebep oluyor. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Cumhurbaşkanına hakaret. Bu, yargılamalarda en riskli suçlardan biri. Ağır cezalar veriliyor ve sonucu telafi etmek çok zor olabiliyor.
UFAK TEFEK GİBİ GÖZÜKSE DE ÖNEMLİ DETAYLARBunlar ufak tefek gibi gözükse de önemli detaylar. 2 şeye dikkat etmek önemli, yüzlerinizi kapatmayın. Üzerinizde kesici, delici alet bulundurmayın. Kısaca özetlersem: Bu yasa kağıt üzerinde çok teknik gibi görünüyor ama uygulamada gençlerin hayatını etkileyebilecek çok ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Bu yüzden herkesin dikkatli olması gerekiyor.
YOK SAYILMASI ANLAMINA GELİRDeğer’in ardından söz alan TİP Kocaeli İl Başkanı ve Avukat Umutcan Tarcan şunları söyledi, “Anayasanın barışçıllık ilkesi, yurttaşların düşüncelerini ifade etme, yayma ve kitleselleştirme hakkını güvence altına alır. Bir yurttaş olarak, düşüncelerim toplumun geniş bir kesimini rahatsız etse bile, bu düşünceleri sanatla, siyasal araçlarla, toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ifade etme hakkına sahibim. Çağdaş yurttaşlık, düşünce üretme ve bu düşünceleri toplumla paylaşma hakkı üzerine kuruludur. Bu hakkın sınırlandırılması ya da fiili gerekçelerle ortadan kaldırılması, yurttaşlık statüsünün fiilen yok sayılması anlamına gelir.
SİYASİLER ELEŞTİRİYİ KALDIRABİLMELİBarışçıllık ilkesi yalnızca sözlü saldırılardan kaçınmak değildir. Düşünceyi yaratıcı yollarla, radikal biçimlerde ifade etme hakkını da içerir. Bu kapsamda, eleştirinin muhatabı bir siyasetçi olduğunda örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan daha fazla hoşgörü göstermesi beklenir. Çünkü siyasetçinin eleştiriye katlanma yükümlülüğü, sıradan bir yurttaşa kıyasla daha fazladır.
HAKLARIN İHLAL EDİLDİĞİNİ GÖRÜYORUZFiiliyatta ise bu hakların sıklıkla ihlal edildiğini görüyoruz. İzmit’te örneğin; 8 Mart, 25 Kasım, 10 Ekim ve 1 Mayıs’ta yürümek isteyen yurttaşlar, barikatlar ve müzakereci kolluk kuvvetleriyle karşılaşıyor. Bize ilk sorulan şey ‘izin aldınız mı?’ oluyor. Oysa Anayasa ve 2911 sayılı Kanun açıkça diyor ki: ‘İstenen yerde, izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir’ Bu haklarımızı bilmek ve sahip çıkmak yurttaşlık sorumluluğudur”
İnsanlık tarihi ve bu tarihsel süreçte “Devlet” tanımları, sürekli bir değişim gösterir.
“İlkel Toplum” döneminde “Devlet” kavramı yoktur.
İnsan, “aklı” keşfettikten sonra, birileri toprağı işlememeyi ve ürün elde etmeyi öğrendi. Tarihte buna “İlk büyük devrim” deniyor.
Yani, “Tarım Devrimi.”
Toprağın üretkenliğini gören ve “fizik gücü” olan birileri, topraklara el koydular ve toprak egemenliğine dayalı “Feodal Devletortaya çıktı.
Ortaçağ’da toprak egemenlerinin en etkili ortağı “Kilise” yani din adamları oldu. Yoksul kitlelere “güce boyun eğmeleri” telkin ediliyor, para karşılığı “Cennetten arsa satıyorlardı!”
Sonra, “bilim ve teknolojide” büyük gelişmeler oldu.
Makineler, fabrikalar ortaya çıktı.
Teknolojiye sahip olanların, üretimde görev alacak insanlara ihtiyacı vardı.
Feodal düzende yarı aç yarı tok toprak sahiplerine hizmet eden “yoksul ve köle” insanlara “özgürlük” vadettiler ve Feodal düzeni yıktılar.
“1789 Fransız Devrimi” ile yeni bir devlet biçimi, “Ulus Devlet” ortaya çıktı. Bu devlet düzeni aynı zamanda “Toplumsal kimlik” vadediyordu.
Elbette, “Kapitalist ekonomik düzen” gerçek anlamıyla “adaletli bir yaşam” getirmiyordu!
Ya Osmanlı Devleti?
Osmanlı Devleti, bilim ve teknolojide çok gerilerde kalmıştı. Bilim insanları sürekli engelleniyordu.
Üstelik, ekonomik düzeni “Kapitülasyonlar” ile yabancılara bırakmıştı!
“Osmanlı Bankası” iki İngiliz tarafından, bu “ticari imtiyazla” kurulmuştu!
Daha da önemli olan, 1854 Kırım Savaşı ile başlayan borçlanma, sonraki yıllarda da artarak büyüyordu.
Alacaklı devletlerin baskılarına dayanamayan “2.Abdülamit” 1881 yılında çıkardığı “Muharrem Kararnamesi” ile, alacaklı 6 devletin temsilcilerinden oluşan “Duyun-u Umumiye” nin kuruluşuna onay verdi.
Duyun-u Umumiye, Osmanlı’nın tüm vergi gelirlerine el koydu. İşletmelerini sattı. “Yaprak-Tütün ve Müskirat” işletmesini de REJİ adlı bir yabancı konsorsiyuma teslim etti.
BU yetmezmiş gibi, Almanya “dost” kimliği ile ülkemize yanaştı. Ve Osmanlı’yı 1.Dünya Savaşı’na soktu.
Sonuçta, Almanya ile birlikte yenik düştük.
İşte, bu koşullarda Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu halkı ile bütünleşip, onurlu bir mücadele verdiler ve başardılar.
Aslında, Osmanlı Devleti de, Avrupa Devletleri gibi “Ulus Devlet” kimliğine geçmeli, “Kapitülasyon” prangasından kurtulmalıydı.
Ancak, “Saray saltanatı” tutsaklığından vazgeçemediler!
Kurtuluş Savaşı kazanılmıştı.
Lozan’da muhatap “Ankara TBMM Hükümeti” idi. Antlaşma sonrası ortaya nasıl bir devlet biçimi çıkacaktı?
Mustafa Kemal “Padişah” olarak tahta mı çıkacaktı?
Hayır! O, Cumhuriyet yönetimini seçti.
Osmanlı döneminde toprak egemenlerinin eline bırakılan Anadolu insanları artık “özgür yurttaşlar” olarak yaşamalıydı.
Bu nedenledir ki, “ULUS DEVLET” kimliği terci edildi.
Bu devletin adı “Türkiye Cumhuriyeti” olacaktı.
Osmanlı’da “Padişahın kulları” olan Anadolu insanları “yurttaş” kimliğine sahip olacaktı.
Artık, bu devlet topraklarında yaşayan tüm yurttaşlar, hiç bir ayrım gözetmeksizin “eşit haklara” sahip olacaklardı.
Devlet, tüm yurttaşlardan oluşan ulusun “ortak bir kimlikle”
varlığını sürdürmesini sağlayacaktır.
Ulus Devlet budur.
Ne yazık ki, “vatan” olarak kuşaklar boyu yaşadığımız Cumhuriyetimizin “Ulus Devlet” kimliğine ters bakanlar da var!
ABD’de ya da bir Avrupa ülkesinde yaşamayı, vatandaşı olmayı terci eden ve bu yeni devletin varlığı üzerine and içen kimileri, emperyalizmin tuzaklarıyla, bu ülkenin kimliğine karşı çıkabiliyorlar!
Yazıktır, günahtır, aymazlıktır!
Dini konuşmalar yapılırken, özellikle vaaz konuşmalarında, anlatılmak istenen her olayda; “ Asrı saadet “ dediğimiz peygamber döneminde ve yakın sonrasında, erkek veya kadın olmasına bakılmaksızın özellikle de Arap kavminden olup da bahsedilen her kişinin önüne eklenen bir sıfat var “ HAZRET/ HAZRETİ”
Olur olmaz yerde kullanılan bu HAZRET/HAZRETİ sözcüğü nedir diye şöyle bir bakacak olursak:
Kullanıldığında, önemli dini şahsiyetler veya kutsal ya da saygıdeğer bir öndere hitaben başlık olarak geçer: Hz. Peygamber veya Kral Hazretleri gibi.
Hazretinin anlamı nedir? Hazreti veya Hazret, yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen bir unvan.
Dinen hazreti ne demek? Ya da dini olarak kullanılmasının bir dayanağı var mı? Ben bulamadım.
Hazret kelimesi sözlükte, “yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen unvan ”demek.
Önce saygı ifadesi olarak kullanılan hazret sözcüğü, huzur sözcüğünden türemiş bir ifadedir.
Bir ifadeyle, Allah’ı ve peygamberi yüceltmek için ismin veya sıfatın başında kullanılan bir unvan.
Kişi ya da makamlara duyulan saygıyı ifade etmek için kullanılan bir sözcük.
Din büyükleri, “alimler” ve “Salihler” için kullanılır. Ulu orta kullanmak, önüne gelene “hazret/ hazreti ” demek edebe uygun düşmez, aykırı olarak bile kabul edilir.
Sözlükte "yakında ve yanında bulunmak, önünde olmak. eskiden, saygı duyulan kişilerin adlarını ya da makamlarını gösteren sözcüğe başka sanlarla birlikte getirilirdi. O nedenle de “Hazret” ve ya “Hazreti” nin olur olmaz kişiler, kişilikler için kullanılması, onun gerçek kullanılma amacını aşağıya çeker !
O kadar çok “hazret, hazreti” var ki, her önüne gelenin başına bir “hazret/Hazreti” eklendiğine göre;
Bu kadar bilgi verdikten ve bu kadar çok hazret, hazreti bolluğu olduktan sonra artık banim ismimin başına da bir “HAZRETİ “ eklemeyi çok görmezsiniz…
GÖRÜŞME,
Cumhurbaşkanı’nın DEM Partililerle görümleri hakkında kamu oyunda merak edilenler hususlar nelerdi ?
Recep Tayyip Erdoğan, “Terörsüz bir Türkiye” söylemi ile bahçelinin ifadeleri ile başlattıkları İmralı ile görüşmelerine aracılık eden dem partili kişilerle yapacağı görüşmeleri;
Türkiye cumhuriyetinin cumhurbaşkanı olarak mı yapacak?
Adalet ve Kalkınma Partisinin genel başkanı olarak mı yapacak ?”
Binlerce insanın, güvelisinin kanı elinde bulunan terörist başı ile görüşmeler yapmak için İmralı’ya gidip gelen, terörist başından söz ederken her sözün başına adeta meydan okurcasına “sayın” ekleyen; DEM Partili milletvekili, eski milletvekili, görevden alınmış belediye başkanından oluşan kişileri hangi sıfatlarıyla, kimi ve neyi temsil ettiklerini kabul ederek onlarla görüşecek?
DEM Partisinin yetkili ve temsilcileri mi, “Kürt sorunu” diyerek onu demokrasi ile soslandıran ve şövenistliğin, etnik ayrımcılığın tavan yaptığı, terör suçunu işlemiş kanlı bir örgütün temsilcileri mi?
Cumhurbaşkanı “Terörsüz Türkiye” diyor. Görüşeceği şahıslar “Kürt sorunu” diyor.
hangi başlık altında görüşülecek?
Bilinmezleri kafamızda çalkalanırken, görüşme oldu.
Taraflardan görüşmenin içeriği hakkında bir açıklama var mı? Yok!
Devlet tarafına sorarsan olumlu ve verimli geçti. görüşmek üzere karşılarına aldıklarına sorarsanız onlar da öyle diyor.
Ve en son olarak da devlet tarafı bir takvim vermiyor, ama karşılarına alıp görüştükleri görüşmenin sonuçlarını alacakları tarihi de veriyor.
Büyüklüğü küçüklüğü herkes kendi boyu ile, değerliyi değersizi herkes kendi değeriyle
doğruluğu eğriliği herkes kendi doğruluğu ile kendisinin ölçme yeteneğindeki kadar ölçer!…
Bekleyip göreceğiz…
BİR BARDAK SUYUN MALİYETİ 1,30 TLAntalya Tüp ve Su Dağıtıcıları Derneği (ANTSUDER) Yöneticisi Halil Mert, damacana su fiyatlarındaki son durumu değerlendirdi: “Şu an damacana suyun fiyatı 100-145 TL arasında değişiyor. İlk siparişte ise 150-200 TL depozito ödeniyor. Fiyat farklılıkları, su markalarının lojistik ve üretim maliyetlerinden kaynaklanıyor.” Mert, 19 litrelik bir damacanadan yaklaşık 95 bardak su çıktığını ve bir bardak suyun maliyetinin 1,30 TL’ye ulaştığını belirtti. Diğer içecek seçeneklerine kıyasla hâlâ ekonomik olduğunu vurgulayan Mert, son dönemde gelen 30 TL’lik zammın bayilerden değil, artan üretim maliyetlerinden kaynaklandığını ifade etti.
DAMACANA GERİ DÖNÜŞÜMÜ KRİTİKMert, damacanaların fabrikalarda dezenfekte edilerek 70 doluma kadar kullanılabildiğini, ancak üretim ve dezenfeksiyon maliyetlerinin ciddi şekilde arttığını söyledi. Bu nedenle vatandaşlara damacanaların geri dönüşümü konusunda daha duyarlı olmaları çağrısında bulundu: “Maliyetler çok yükseldi. Geri dönüşüm, hem çevre hem de maliyetler açısından büyük önem taşıyor.”
TÜKETİCİLER DİKKATLİ OLMALIDamacana su fiyatlarındaki bu hızlı yükseliş, tüketicileri alternatif su kaynaklarına ya da daha ekonomik çözümlere yöneltebilir. Ancak artan depozito ve dolum maliyetleri, özellikle düzenli damacana su kullanan haneler için bütçeyi zorluyor. Uzmanlar, tüketicilerin su markalarını ve fiyatlarını karşılaştırmalarını, ayrıca geri dönüşüm süreçlerine katkıda bulunarak maliyetleri düşürmeye destek olmalarını öneriyor.
Kocaeli’de 2025 damacana su fiyatlarıKocaeli’de damacana su fiyatları, 2025 yılında artan üretim, lojistik ve ham madde maliyetleri nedeniyle ciddi bir yükseliş gösterdi. 19 litrelik damacana su fiyatları, marka ve bayiye göre değişiklik göstermekle birlikte, ortalama 100-150 TL arasında seyrediyor. Boş damacana depozito ücretleri ise 150-200 TL’ye ulaşarak dolu damacanadan daha pahalı hale geldi. İlk kez damacana su alan bir tüketici, depozito dahil yaklaşık 300-350 TL ödemek zorunda kalıyor.
Marka Bazında Güncel Fiyatlar (19 Litre, 2025 Ortalama)
Kocaeli’de popüler su markalarının 19 litrelik damacana fiyatları şu şekilde:
Erikli: 90-110 TL (Kampanyalı fiyatlar 75 TL’ye kadar düşebiliyor, 31 Mart 2025’e kadar geçerli).
Hayat: 90-100 TL
Saka: 90-100 TL
Buzdağı: 95-110 TL (Depozito 160 TL, farklı marka değişimi 100 TL).
Nestlé Pure Life: 90-110 TL (Kampanyalı fiyatlar için 444 0 844’ten bilgi alınabilir).
Kuzeyden: 80-90 TL (Daha uygun fiyatlı seçeneklerden).
BİR BARDAK SUYUN MALİYETİ19 litrelik bir damacanadan yaklaşık 95 bardak su çıkıyor. Ortalama 130 TL’lik bir damacana baz alındığında, bir bardak suyun maliyeti yaklaşık 1,30-1,50 TL’ye denk geliyor. Bu, son zamlarla birlikte tüketiciler için dikkat çekici bir gider kalemi haline geldi.
DEPOZİTO VE GERİ DÖNÜŞÜMBoş damacana depozito ücretleri, Kocaeli’de 150-200 TL arasında değişiyor. Örneğin, Erikli için depozito 125 TL iken, Buzdağı’nda 160 TL’ye kadar çıkıyor. Damacanalar, fabrikalarda dezenfekte edilerek 70 doluma kadar kullanılabiliyor, ancak artan maliyetler nedeniyle geri dönüşüm büyük önem taşıyor. Tüketicilerin boş damacanaları iade ederek depozito ücretlerini geri almaları veya farklı marka damacana değişim kampanyalarından faydalanmaları öneriliyor.
Bugün 23 Nisan… Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Bugünkü yazımı çocuklara ayırdım… TÜİK’in 2024 yılına ilişkin açıkladığı çocuk istatistikleri pek iç açıcı değil.
**
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılına ilişkin çocuk istatistiklerini açıkladı. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 2024 sonu itibarıyla Türkiye nüfusu, 85 milyon 664 bin 944 kişiyken bunun 21 milyon 817 bin 61'i çocuk olarak kayıtlara geçti. Çocuk nüfusun yüzde 51,3'ünü erkekler, yüzde 48,7'sini kızlar oluşturdu.
ÇOCUKLAR İŞÇİ OLARAK ÇALIŞIYOR
“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, 2024’te Türkiye nüfusunun yüzde 25.5’ini 0-17 yaş grubundaki çocuklar oluşturdu. Hane halkı iş gücü araştırması 2024 yılı sonuçlarına göre 2020’de yüzde 16.2 olan 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 24.9’e yükseldi. Yani 4 çocuktan 1’i işçi olarak çalışıyor. 2024’te 15-17 yaş grubunda 3 milyon 894 bin çocuk bulunurken, bunların 970 bini kayıtlı işçi olarak çalışıyor. Buna ek olarak 504 bin çocuk da mesleki eğitim merkezleri (MESEM) kapsamında patronlara çalışıyor. Böylece toplamda çocuk işçi sayısı 1 milyon 474 bine ulaşıyor.
21 milyon çocuk var
TÜİK’in verilerine göre 2024 yılı sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85 milyon 664 bin 944 kişi iken bunun 21 milyon 817 bin 61’ini çocuklar oluşturdu. Çocuk nüfusun yüzde 51.3’ünü erkek çocuklar, yüzde 48.7’sini kız çocukları oluşturdu. 2024’te en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il yüzde 43.8 ile Urfa olurken, yüzde 16.4 ile en düşük il Dersim oldu.
Aşılama oranı geriledi
2023’te canlı doğan bebek sayısı 958 bin 408 oldu. Doğan bebeklerin 491 bin 361’i erkek, 467 bin 47’si ise kız oldu. Beşli karma aşı (DPT+IPV+Hib) 3 doz ile aşılama oranı 2022’de yüzde 99.5 iken 2023’te yüzde 98.8 oldu. 2021-2023 sonuçlarına göre doğuşta beklenen yaşam süresi, Türkiye geneli için 77.3 yıl olarak belirlendi. Bebeklere konulan en popüler erkek ismi Alparslan, kız ismi ise ‘Defne’ oldu.
5 yaşta okullaşma oranı düştü
Okul öncesi eğitim seviyesinde beş yaş net okullaşma oranı düştü. 2022/23 öğretim yılında yüzde 85 olan okullaşma oranı 2023/24 öğretim yılında yüzde 84.3 oldu. İlkokul seviyesinde net okullaşma yüzde 95, ortaokulda 91.5 ve ortaöğretimde ise yüzde 88 oldu. İlkokul tamamlama oranı 2023/24’te yüzde 98.7, ortaokulda yüzde 97.7, ortaöğretimde ise 81.2 oldu. Türkiye genelinde örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 18 milyon 710 bin 265 olurken bu öğrencilerin yüzde 51.3’ünü erkekler, yüzde 48.7’sini ise kız öğrenciler oluşturdu.
Giyemiyor, beslenemiyor, tatil yapamıyorlar
Gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre 2024’te maddi yetersizlik nedeniyle çocukları yeni giysilere sahip olamayan hane halkı oranı yüzde 9.2, düzgün iki çift ayakkabı sahibi olamayan çocukların oranıysa yüzde 11.7. Maddi yetersizlikten günde en az bir kez taze sebze ve meyve tüketimi yapamayan hane halkı oranı yüzde 10, çocukların yüzde 32.3’ü de günde en az bir et, tavuk veya balık tüketemiyor. Çocukları için bir haftalık tatil masrafını karşılayabilen hane halkı oranı yüzde 51. Evden uzakta bir haftalık tatil yapamayan çocukların oranı yüzde 22.2. Yaşına uygun kitaplara ulaşamayan çocukların oranı yüzde 16.7 olurken, evde ders çalışabileceği uygun bir yere sahip olmayan çocukların oranı yüzde 21.5.
Bebek ölüm hızı binde 10’a çıktı
Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre 2022’de binde 9.2 olan bebek ölüm hızı 2023’te binde 10 oldu. Doğumdan sonraki beş yıl içinde ölme olasılığını ifade eden beş yaş altı ölüm hızı da 2022’de binde 11.2 iken 2023’te 14.5’e çıktı.
4 yılda 377 bin çocuk işçi eklendi
15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı 2020’de yüzde 16.2 iken 2024’te yüzde 24.9’a yükseldi. 4 yılda yüzde 8’lik artışla 377 bin çocuk daha işçi olarak kayıtlara eklendi. TÜİK verilerine göre, bu yaş grubunda 3 milyon 894 bin çocuk bulunurken, 2024’te bunların 970 bini kayıtlı işçi olarak çalışıyor. Öte yandan 2020’de MESEM’e kayıtlı çocuk işçi sayısı 143 bin 237’den 2024’te 504 bine çıktı. Böylece 2024’te kayıtlı toplam çocuk işçi sayısı 1 milyon 474 bine ulaştı. Kayıt dışı çalıştırılan çocuklar da dikkate alındığında çocuk işçi sayısının 3.5 milyona yaklaştığı belirtiliyor. Öte yandan 2024’te 970 bin çocuk işçinin 101 bini ise işsiz olarak kayıtlara geçti.
Çocukların ölüm nedenleri…
Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre 2023’te 15-17 yaş grubunda çocuk ölümleri en fazla, dışsal yaralanma ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleşti. Bu nedenle hayatını kaybeden 15-17 yaş grubundaki çocuk sayısı, 2023’te 13 bin 43 oldu. Kaç çocuğun iş cinayetinde can verdiğine ilişkin ise bir veri verilmedi. Yıllara göre çocuk işçi sayısında yaşanan değişim: “2020: 593 bin, 2021: 607 bin, 2022: 707 bin, 2023: 853 bin, 2024: 970 bin (resmi) + 504 bin (MESEM’li) = 1 milyon 474 bin.” (Evrensel)
Çocuklar; et, tavuk ve balık tüketemiyor…
Yukarıda TÜİK’in açıkladığı verileri sizinle paylaştım.
Haberin özeti şu:
TÜİK, 2024 yılına ilişkin 'İstatistiklerle Çocuk' verisini açıkladı. Çocukların dörtte biri çalışırken, yüzde 30'undan fazlası günde en az bir et, tavuk veya balık tüketemiyor.
TÜRKİYE NÜFUSU HIZLA YAŞLANIYOR!
Yazının can alıcı kısmı şu;
Birleşmiş Milletlerin (BM) tanımına göre 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970'te toplam nüfusun yüzde 48,5'ini oluştururken bu oran 1990'da yüzde 41,8 ve 2024'te yüzde 25,5 oldu. Nüfus projeksiyonlarına göre, çocuk nüfus oranının 2030'da yüzde 22,1, 2040'ta yüzde 17,9, 2060'ta yüzde 16,9, 2080'de yüzde 15,2 ve 2100'de yüzde 14,5 olacağı öngörüldü.
**
Bu veriler gösteriyor ki, ülkemizde doğurganlık oranı azaldı.
Ekonomik şartlardan dolayı aileler fazla çocuk yapmaktan kaçınıyor.
Durum böyle olunca, Türkiye’de genç nüfus azalıyor, yaşlı nüfus artıyor…
Yani Türkiye nüfusu her geçen yıl yaşlanıyor.
Hocam, sizin ile uzun zamandır pek çok konu üzerinde çalıştık. Geçenlerde bir yazı okudum. ‘Hayatınızda yaşadığınız olumsuz şeyler ancak bilinç seviyeniz arttıkça tamamen kaybolur.’ diyordu, yazıda. Sonra düşündüm. Okuduğum yerlerdeki ‘Bilinç’ tanımları beni çok tatmin etmedi. Aslında tanımların yaşama uygulanışlarını bulamadım. Bu da yaşamda büyük eksiklik tabi. Güzel bir eğitim alıyoruz. Yaşama uygulama yöntemini bulamayınca her şey havada kalıyor. Bana yardımcı olur musunuz? Bilinç nedir?
İnançlarının, bakış açılarının, yargılarının olmadığı ve bunlara ihtiyacının olmadığı bir hal, bilinçlilik hali. Ayırımcılığa, rekabete ihtiyaç duymayan halin. Gelecekteki zamanları huzurlu bir şekilde bekleyen halin. Artık o zamanları tahmin etme oyununu oynamaya gerek duymuyorsun bilinçli halinle. Kendi deneyimlerini, karşılaştığın insanları olduğu gibi kabul etmeye başlıyorsun. ‘Geçmişte yaşadıklarını, gelecekte de yaşayabileceğin’ inancından kurtuluyorsun. Birilerinden bir şey istemek yerine, isteklerini kendine söylüyor, karşına çıkan yolları seçe seçe onlara ulaşıyorsun. Birilerinden bir şey istemiyor ve beklemiyorsun, kısacası. Düşünmek yerine yaşamı algılamaya çalışıyorsun. İşte ‘Bilinç.’ böyle bir şey kısacası…
Eriyoruz yani…
Eskiden yaşadıklarına aynı tepkileri vermediğin, devamlı neşeli olacağın için daha çok ‘Aptal halin’ diyebiliriz. Sana anlattığım o özelliklere ulaşma diye toplum her birine sıfatlar yerleştirmiş yargı tadında. Bu yüzden, biraz yalnız bir yolculuk bu, bilinç yolculuğu…
Peki hocam, gelelim yaşama uygulamaya. Neler yapmalıyız?
Önem verdiğin şeyleri sorgula önce. ‘Ne istiyorum’ sorusunun cevabını bul. Kedini masaya yatır ve daha derin analiz et kendini. ‘Neden bilinçli olmak istiyorum?’ ‘Beni şu anki halimde ne rahatsız ediyor?’ gibi soruları döndür dur zihninde. Bilinçli olmak istemenin nedenini bulunca her şey daha kolaylaşacaktır.
Daha mutlu bir yaşam istiyorum. Bu yeterli değil mi?
Bir insanı mutlu edebilmek için bugün sahip olduğun neyi verebilirsin?
Çok sınırlı şeyleri verebilirim hayatımdan. Sonuçta bana verilenlerin sahipliğini iyi yapmalıyım değil mi?
Bilinç halindeyken karşına ‘Birlik bilinci’ denilen bir kavram çıkar. Ortak payda da birleştiğin insanlarla ilişkilerini beraberce geliştirir, bütüne katkı olursunuz. O saatten sonra yaşadığın ilişkiler karşılıklı katkı almak adına kurulur. Böylece artık konfor alanına çok da ihtiyacın kalmaz.
Birinin bilinçli olduğunu ilk nasıl anlayabilirim? Ya da kendimin bilinçli olduğumu?
Yaşadığın olaylara tepkin kalmadığında hedeflerini daha kolay algılarsın. Bu da bilinç seviyenin yükseldiğini gösterir.
Haaa Şimdi anladım. Olaylar aynı kalıyor. Artık ben onlardan etkilenmiyorum.
Kısaca evet… Ama kendini dikkatlice izle. Duygunu erteliyor, uyumlanıyor ya da saklanıyor olabilirsin.
Anladım hocam. Teşekkür ediyorum.
Rica ederim.
Eskiden adına “hâkimiyet” denirdi. Şimdiki adı, “egemenlik”… Hâkim olma… Egemen olma… Üstün olma… Amirlik… Buradan hareketle “egemen kişi”yi tarif edersek… Hükmeden… Buyuran… Buyruğunu yürütebilen kişi. Egemenlik, “devlet kudreti” nin bir özelliğidir. İç hukukta “en üstün kudreti”, uluslararası hukukta ise “bağımsız bir gücü” anlatır. Peki, “milli egemenlik” ne anlama gelir?” *Bir milletin kendi kaderine hâkim olması… *Kendi geleceğini tayin etme gücünü elinde bulundurması… *Kendi kendini idare etmesi… *Demokratik rejim… *Özgür ve bağımsız yaşama… *Milletin birliği ve bütünlüğü… Anlamına gelir. Milli egemenlikte, egemenlik, “millet”tedir, “kişi”de değil! Tarihe bakarsak… Halkın da yönetime katılarak hükümdarın gücünün sınırlandırılması fikri 1215 yılına, Magna Charta’ya kadar dayanır. Milli egemenlik düşüncesi, ilk defa 18. yüzyılda Fransız düşünürü Jean Jaques Rousseau tarafından olgunlaştırılmış ve tartışılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda despot hükümdarlara karşı fertlerin hak ve hürriyetlerini korumak için mücadele başlatılmış. Bu mücadele bitmiş değil, yüzyıllardır devam ediyor. Hâlâ daha günümüzde “milli egemenliğin” yerleşmediği, “kişisel egemenliğin” sürdüğü ülkeler var. Ne yazık ki, bu böyle!
Türkiye, “milli egemenlik” ile ne zaman tanıştı?
****** Türkiye, “milli egemenlik” prensipleriyle ilk kez Atatürk sayesinde tanıştı. 1.Dünya Savaşı sonunda İtilâf Devletleri, Osmanlı topraklarını kâğıt üzerinde paylaşmışlar ve Türk milletinin varlığına son vermişlerdi. Bin yıllık vatan toprakları küçük bir bölge dışında elden gitmişti. 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren işgaller başlamış, ordu dağıtılmış, ülke içinde çeşitli ayrılıkçı örgütler ayaklanmalar başlatmıştı. Memleketin bu kötü durumu karşısında, vatansever kişiler tarafından çeşitli il ve ilçelerde “direniş örgütleri” kurulmaya başlanmıştı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri… Fakat bu cemiyetler, çeşitli nedenlerle dağınık durumdaydı. Bu dağınık güçleri birleştirmek için bir “mücadele” başlatmak gerekiyordu. “Genel bir uyanış” yaratmak için “milli mücadele” şarttı. Mustafa Kemal Atatürk, millet egemenliğine dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma kararıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Böylece, Türk tarihinde ilk defa “kişisel egemenlik” ten “milli egemenlik” e geçiş süreci başlamış oldu. Atatürk, bu düşüncesini ilk kez “Amasya Genelgesi”nde dile getirdi: “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Ülkemizde milli egemenliğin gerçekleşmesi konusunda atılmış en önemli ilk adım, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılmasıdır. TBMM’nin açılmasıyla, “milli egemenlik prensibi” resmen ve fiilen gerçekleşmiş oldu. “Milli egemenlik”, rejimin ve devletin temel unsurlarından biri haline getirildi. Anayasaya, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi konularak, diktatörlüğe karşı tüm kapılar kapatıldı ve “milli egemenlik” prensibi hukuki olarak güvence altına alındı. İşte bugün, “kişisel egemenlik” ten “milli egemenlik” e geçişin 105’inci yıldönümü. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı…
105’inci yıldönümünde “milli egemenlik” ne durumda?
******* Peki, 105’inci yıldönümünde “milli egemenlik” ne durumda? Atatürk, “milli egemenlik” kavramına çok “anlam” yüklemişti, “Milli egemenlik, milletin namusudur, onurudur, şerefidir” diye. Millet, “namusunu, onurunu, şerefini” koruyor mu? “Namusunu, onurunu, şerefini” koruyacak kişileri Ankara’ya gönderiyor mu? Milli egemenlik, “milletin birliği ve bütünlüğü” olduğuna göre… Milli egemenlik, “milletin özgür ve bağımsız yaşaması” olduğuna göre… Milli egemenliğin simgesi olan TBMM, üstlendiği görevi yerine getirebiliyor mu? Vatanımızı ve milletimizi ilgilendiren konulara “müdahil” olabiliyor mu? Yoksa… Yoksa, devre dışı mı? Ülkemizi ilgilendiren “hayati konular”, TBMM’de tartışılıp karara bağlanıyor mu, yoksa bir kişinin “emir ve direktifleri” doğrultusunda mı yaşama geçiriliyor? Ülkemizde… Üç kuvvet “yasama”, “yürütme” ve “yargı”, “kuvvetler ayrılığı sistemi” içinde mi, yoksa bir kişinin kontrolünde mi? Hiç kuşku yok.
Artık tartışılmıyor. “Milli egemenlik”, “kişisel egemenlik” e geri döndü.
105 yıl önce “saray”daydı, yine “saray”da…
“Sandık”, göstermelik.
“TBMM”, göstermelik.
“Siyasi partiler”, bile göstermelik.
Türkiye, “milli irade” dışında “tek kişi tarafından” yönetiliyor.
105 yıl sonra dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta burası.
ABD Politikaları ve Fed Tartışmaları GündemdeABD Başkanı Donald Trump’ın, Fed’in faiz politikalarına müdahale sinyali vermesi ve Fed Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirileri, piyasalarda dalgalanmaya yol açtı. Trump, faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunurken, Fed yetkilileri merkez bankasının bağımsızlığını koruma çağrısı yaptı. Analist Christopher Wong, “Fed’in siyasallaşması, dolara olan güveni sarsabilir ve altına olan talebi daha da artırabilir” dedi.
Altının Yükseliş SebepleriAltın, 2025 yılında ticaret savaşlarının gölgesinde, küresel ekonomik yavaşlama korkuları ve jeopolitik risklerle desteklenerek rekor üstüne rekor kırdı. Yatırımcılar, hisse senedi gibi riskli varlıklardan uzaklaşarak altına yöneldi. Altın destekli ETF’lerdeki varlıklar 12 haftadır artarken, merkez bankalarının altın alımları da talebi güçlendirdi. Öte yandan, Çin’in ticaret görüşmelerindeki sert tutumu ve IMF’nin yakında açıklayacağı ekonomik projeksiyonlar, piyasalardaki endişeleri derinleştirebilir.
Bankalardan TahminlerAltındaki bu güçlü ralli, finans kuruluşlarını iyimser senaryolara yöneltti. Goldman Sachs, ons altının 2025’in ikinci çeyreğinde 4.000 dolara ulaşabileceğini öngördü. Gümüş ve platin fiyatları sınırlı artış gösterirken, paladyum geriledi.
Türkiye’de Altın PiyasasıGram Altın: Gün başında 4.208 TL’den işlem gören gram altın, 4.195 TL ile 4.305 TL arasında hareket etti. Şu an 4.292 TL seviyesinde. Kapalıçarşı’da gram altın 4.300 TL’den alınıyor, 4.357 TL’den satılıyor. Çeyrek Altın: Kapalıçarşı’da 7.103 TL’den alıcı buluyor.
Yatırımcılar için Risk AlarmıUzmanlar, altın fiyatlarındaki bu hızlı tırmanışın fırsatlar sunduğunu, ancak küresel belirsizlikler nedeniyle risklerin de yükseldiğini belirtiyor. Ticaret savaşları, Fed politikaları ve ekonomik veriler, piyasalarda ani dalgalanmalara yol açabilir. Yatırımcılara, portföylerini dengeli yönetmeleri ve piyasa hareketlerini yakından izlemeleri tavsiye ediliyor.
Ekonomik Gündem ve BeklentilerBankalardaki faiz oranlarındaki değişimler ve küresel büyüme tahminleri, yatırımcıların radarında. IMF’nin ekonomik öngörüleri, altın ve diğer emtialar üzerinde belirleyici olabilir. Altın piyasasındaki bu tarihi yükseliş, yatırımcılar için hem fırsat hem de dikkat gerektiren bir dönemi işaret ediyor.